Aster, yeni filmi Eddington’ın tanıtımı kapsamında Letterboxd için gazeteci Isaac Feldberg ile yaptığı söyleşide yapay zekaya dair endişelerini açık bir dille dile getirdi. Yönetmen, teknolojinin geldiği noktayı “çok korkutucu” olarak tanımladı.
“Bu konuyla ilgili büyük korkularım var,” diyen Aster, insanlığın artık geri dönülmez bir yolda olduğunu savundu. “Şu an bir yarışın içindeyiz. Tarihe baktığımızda, teknolojiye dair yaklaşım hep aynı: Yapabiliyorsak, yaparız. Ama daha derin sorular var. Marshall McLuhan’ın sözünü hatırlatmak isterim: ‘İnsan, makine dünyasının cinsel organıdır.’ Teknoloji bizim bir uzantımız mı, biz mi onun uzantısıyız, yoksa biz sadece onun var olması için mi buradayız?”
Aster, yapay zekayı geliştiren mühendislerin kullandığı dilin de dikkat çekici olduğunu belirtti. Ona göre bu kişiler, teknolojiyi artık yalnızca bir araç olarak değil, neredeyse kutsal bir varlık gibi görüyor: “Yapay zekadan bir mecra gibi değil, adeta bir tanrı gibi bahsediyorlar. Dilleri tıpkı birer müridinki gibi. Çok tapınmacı, çok teslimiyetçi bir ton var. Gerçeklikle imgesel gerçeklik arasındaki sınırlar silinmeye başlıyor. Bu birleşme hali gerçekten korkutucu.”
Yapay zekanın etkileyici gerçekçiliğinin de ayrı bir tehdit oluşturduğunu ifade eden Aster, teknolojinin normalleşme hızının insan doğasını zorladığını vurguladı: “İzlediğim yapay zeka videoları gerçekten yaşanmış gibi görünüyor. En tuhafı da, beklediğim kadar tuhaf olmamaları. İnsan tuhaflığa bile uyum sağlıyor. Ne kadar yabancılaşmış olsak da, içinde yeterince kalınca sıradanlaşıyor. Ama şu anda çok büyük bir şey yaşanıyor ve biz buna hiçbir şekilde müdahil olamıyoruz. Bu süreci gerçekten yaşamak zorunda olduğumuza hâlâ inanamıyorum. Aman Tanrım.”
Yeni filmi Eddington’ın da bu kaygıları merkezine aldığını söyleyen Aster, yapımın 2020’de geçtiğini ancak 2025’te vizyona girmesine rağmen hâlâ güncelliğini koruduğunu belirtti: “Toplumun birbirinden uzaklaştığı, herkesin yalnızca kendi küçük dünyasına inandığı bir film yapmak istedim. Dış dünyayla bağlar kopmuş durumda.”
Filmdeki karakterleri “cyborg” olarak tanımlayan Aster, teknolojiyle iç içe geçmiş yaşamları sorguluyor: “Aslında hepimiz birer cyborg’uz. Film boyunca sorduğumuz soru şuydu: Bu sahnede ekranları nasıl dahil edebiliriz? Ne kadar görünmez olsalar da, ekranlar hayatımızın bir parçası ve ben bu rahatsız ediciliği görünür kılmak istedim. Bu karakterler bir arada gibi görünseler de, aslında bambaşka gerçekliklerde yaşıyorlar.”
Aster’ın hem sinemasında hem de açıklamalarında öne çıkan bu teknolojik yabancılaşma teması, günümüzün en çarpıcı tartışmalarından birine yeni bir perspektif sunuyor.