Atlantik Okyanusu’nun derinliklerinde, yaklaşık yarım asırdır 200 bini aşkın radyoaktif atık varili bulunuyor. 1946 ile 1990 yılları arasında bazı Avrupa ülkeleri, nükleer atıkları asfalt ve betonla kapladıkları variller içinde okyanusa bıraktılar. Bu variller, günümüzde Fransa kıyılarından yüzlerce mil açıkta, yaklaşık 4 bin metre derinlikteki çukurlarda yer alıyor. Bilim insanları, varillerdeki olası sızıntıların deniz canlıları tarafından emilerek besin zincirine karışabileceği konusunda uyarıda bulunuyor.
Fransız Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi’nin liderliğindeki bir araştırma ekibi, Haziran ayında Brest’ten yola çıkarak dört haftalık bir keşif seferine başladı. “L’Atalante” adlı araştırma gemisinden indirilen 4,5 metrelik otonom sualtı robotu UlyX, deniz tabanını tarayarak 3 bin 355 varili tespit etti. Şu ana kadar yaklaşık 50 varilin fotoğrafı çekildi. Bazı variller sağlam görünürken, bazıları paslanmış, deforme olmuş veya deniz canlılarıyla kaplanmış halde bulundu.
Araştırmacılar, bin 300 galon su, 345 tortu örneği ve 19 biyolojik numune topladı. İlk ölçümler, radyasyon seviyelerinin doğal arka plan seviyelerine yakın olduğunu gösterse de, laboratuvar analizlerinin tamamlanması aylar sürecek.
Avrupa ülkeleri, 1967’den itibaren yaklaşık 15 yıl boyunca Nükleer Enerji Ajansı (NEA) denetiminde Kuzeydoğu Atlantik’e radyoaktif atık bıraktı. Atıkların üçte biri trityumdan, geri kalanı ise beta ve gama yayıcılarından oluşuyordu. Yüzde 2’lik kısım ise daha tehlikeli alfa radyasyonu içeriyordu.
Varillerin ömrü 20-26 yıl olarak tasarlanmıştı ve bu süre çoktan aşıldı. Radyoaktif maddelerden bazıları, örneğin stronsiyum-90, kalsiyumu taklit ederek deniz canlılarının dokularına girebilir ve besin zinciri yoluyla insanlara ulaşabilir.
Araştırma ekibi, gelecek yıl bölgede ikinci bir sefer düzenleyerek su, tortu ve canlı örneklerinde radyoaktif izotopların yanı sıra, kalıcı kimyasallar olan PFAS gibi endüstriyel kirleticileri de inceleyecek. Bilim insanları, varillerin çoğunun düşük veya orta seviyeli atık içerdiğini ve şu anda insan sağlığı için acil bir risk oluşturmadığını belirtiyor. Ancak uzun vadeli etkiler konusunda temkinli olunması gerektiği vurgulanıyor.