Sihirbazlar Çetesi hayranları, ilk filmin 2013’te, ikinci filmin ise 2016’da yayınlanmasının ardından dokuz yıl sonra gelen üçüncü filmle yeniden buluşuyor. Sihirbazlar Çetesi 3: Daha Bir Şey Görmediniz, Dört Atlı’nın kendine özgü mizahını korurken, günümüz dünyasına dair eleştiriler de sunuyor. Ruben Fleischer’in yönetmen koltuğunda oturduğu bu yapımda, izleyiciler daha fazla sihir, daha fazla aksiyon ve daha etkileyici illüzyonlarla karşılaşacaklar.
Filmin açılış sekansında, J. Daniel Atlas karakterinin “Sihir dünyasında kaybolan her şey, yeniden ortaya çıkar. Geri dönmek çok güzel” sözleri, izleyicilere bu büyülü dünyaya dönüşün müjdesini veriyor. Atlas’ın ekibi, sempatik Merritt, alaycı Henley ve kilit açma uzmanı Jack’ten oluşuyor. Bu ekibe, sokak sihirbazlığı ve dijital hack’leme konusunda yetenekli genç illüzyonistler olan Charlie, Bosco ve June da katılıyor.
Filmin hikayesi, dünyanın en büyük elması olan Kalp Elması’nın peşinde geçiyor. Bu elmas, savaş lordlarına, silah tüccarlarına ve insan tacirlerine elmas satarak kara para aklayan Vanderberg şirketinin sahibi Veronika Vanderberg’in elindedir. Şeytani bir elmas tüccarı olan Veronika, filmin kötü karakteri olarak karşımıza çıkıyor. Oyuncular arasındaki uyum ve senaryonun beklenmedik hamleleri, izleyiciyi şaşırtmayı başarıyor. Mizah, efektler ve temponun ustaca dengelenmesiyle, sihir numaraları birbiri ardına sıralanıyor.
Abu Dhabi, Antwerp, New York ve Toronto gibi farklı şehirlerde geçen kovalamacalar, filme dinamizm katıyor. Yönetmen Fleischer, devam filmini modernleştirerek, günümüz dünyasında herkesin daha fazla sihre ihtiyaç duyduğunu vurguluyor. Önceki filmlerden tanıdığımız Thaddeus, Dylan ve Lula karakterleri de hikayede yer alıyor.
Yapım tasarımları ve görsel efektler dikkat çekici. Jesse Eisenberg, Woody Harrelson, Rosamund Pike, Isla Fischer, Dave Franco, Dominic Sessa, Justice Smith, Ariane Greenblatt, Morgan Freeman ve Mark Ruffalo gibi isimlerin yer aldığı Sihirbazlar Çetesi 3: Daha Bir Şey Görmediniz, aksiyon, gerilim, komedi ve suç türlerini bir araya getiren eğlenceli ve sürükleyici bir film olarak izleyicilerin karşısına çıkıyor.
—
1943 yılında, İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı endişe atmosferi altında, Richard Rodgers ve Oscar Hammerstein II’nin müzikali “Oklahoma!”, Amerikan halkına bir nebze olsun rahatlama sunar. Yönetmen Richard Linklater ise, Rodgers’ın eski ortağı, söz yazarı Larry Hart’ın hikayesini anlatmayı tercih ediyor.
Robert Kaplow’un senaryosunu yazdığı filmde, 47 yaşındaki alkolik ve biseksüel Larry Hart, ülkenin en iyi söz yazarıdır. “Oklahoma!” prömiyerini kutlamak için tiyatrodan restorana giden Larry, Rodgers ve Hammerstein’ın arkadaşlarıyla dolu bir akşam geçirir. Bu akşam, hem komik hem de trajik anlara sahne olur. Larry, Yale’de dramatürji eğitimi gören 20 yaşındaki Elizabeth’in gelmesini heyecanla bekler.
My Funny Valentine, Blue Moon, Manhattan, Lady is a Tramp gibi ünlü müzikal komedilerin sözlerini yazan Larry Hart karakterini canlandıran Ethan Hawke, performansıyla dikkat çekiyor. Larry, fazla milliyetçi bulduğu için müzikali sıradan bulur ve Richard ile tartışır. Rodgers’a göre sanat bir iştir, Hart ise sanatından ödün vermez. Film boyunca, sanatta iki farklı anlayış olduğunu anlarız: Seyircinin beklentilerini karşılamak için duyguya öncelik vermek veya gücendirme riskine rağmen mizahı feda etmemek.
Optik yanılsamalar, perspektif ve kamera hareketleriyle gerçek sanatçının yalnızlığına odaklanılır. Tek mekanda geçen film, bu sayede durağanlıktan uzaklaştırılır. Ethan Hawke, Andrew Scott, Margaret Qualley ve Bobby Cannavale’nin yer aldığı biyografik çalışma Mavi Ay, 1940’ların değer yargılarını ve atmosferini başarıyla yansıtıyor. Ethan Hawke, gerçek sanatçı Larry Hart’ı canlandırarak etkileyici bir performans sergiliyor.
Andrew Scott, Rodgers rolüyle Berlin Film Festivali’nde Gümüş Ayı yardımcı erkek oyuncu ödülünü kazanmıştır.
