Melik Kuru’nun yazıp yönettiği “İsimsiz Eserler Mezarlığı”, dünya prömiyerini Tallinn Black Nights Film Festivali’nde gerçekleştirdi. Film, festivalin İlk Uzun Metraj yarışma kategorisinde yer alıyor. Türkiye’nin ekonomik ve politik atmosferinde genç bir kadının tutkusu peşinde koşarken yaşadıklarını konu alan yapım, sanat dünyasına eleştirel bir bakış açısı sunarken dram ve komediyi bir araya getiriyor.
Filmin dünya prömiyeri, 14 Kasım Cuma günü Apollo Plaza Sineması’nda film ekibinin katılımıyla gerçekleşti. Başrolleri, 42. İstanbul Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazanan Manolya Maya ve Ekremcan Aslandağ paylaşıyor. Oyuncu kadrosunda ayrıca Tuğrul Tülek, Tülin Özen, Ceylan Özgün Özçelik, Okan Avcı, Cüneyt Yalaz, Emrah Özdemir ve Ege Derin gibi isimler yer alıyor.
İstanbul’da çekilen siyah beyaz filmin yapımcılığını Hilal Şenel (Hafif Film) ve Fahriye Ismayilova (Parda Film) üstlenirken, Simla Güran (Demeli Film) ortak yapımcı olarak projeye katkıda bulunuyor. Filmde Barış Aygen görüntü yönetmenliğini, Elif Önel yapım tasarımını, Serhad Mutlu kurguyu, Alexander Dumitru ses tasarımını, Efe Demiral müzik tasarımını, Ezgi Baltaş oyuncu seçimini, Edze Ali fotoğraf sanatçılığı ve danışmanlığını, Aslı Melisa Uzun ise koreografiyi üstleniyor.
7-23 Kasım tarihleri arasında düzenlenen Tallinn Black Nights Film Festivali’nde ödüller, 21 Kasım Cumartesi akşamı sahiplerini bulacak. İlk Uzun Metraj kategorisinde Avrupa, Asya ve Kuzey Amerika’dan toplam 13 film yarışıyor.
“İsimsiz Eserler Mezarlığı”, sanatın değerini sorgulamayı hedefliyor. Film, sanat piyasasında kişisel olanın sorgusuz sualsiz yüceltildiği ve sayısız anlatının hızla unutulduğu bir ortamda, sanatın gerçek değerini yeniden tanımlamaya çalışıyor. Türkiye’deki gençlerin yaşadığı zorluklara odaklanan film, yurt dışına gidenlerin yabancı hissetmenin hafifliğini yaşarken, geride kalanların ise varoluşsal bir krizle boğuşmasını ele alıyor. Melik Kuru, bu gerçekliği sanat aracılığıyla hem hicvederek hem de dramatik ve komik unsurları kullanarak aktarıyor. Film, sanatın değerini eserlerin kendisinde değil, geç kapitalizm çağının gençliğinde, onların ilişkilerinde, sevinçlerinde, sıkıntılarında ve kararsızlıklarında aramayı öneriyor.
