Christine de Pizan’ın “Kadınlar Şehri” adlı eseri, feminist düşüncenin temel taşlarından biri olarak yeniden yayın hayatına girdi. Pelin Mert Çetin’in çevirisiyle okuyucuya ulaşan bu eser, Ortaçağ’da kadın düşmanlığının hakim olduğu bir dönemde, yazarın cesur ve direnişçi duruşuyla ortaya konulmuş önemli bir direniş metni olarak kabul ediliyor.
Kitap, kadınların tarih boyunca görmezden gelinmiş, erkeklerin tarafından yazılan ve onların bakış açısıyla değerlendirilen bir tarihe mahkum edildiğini savunuyor. Christine de Pizan, bu durumu reddederek kalemini alıyor ve kadınların yüzyıllardır sahip olduğu gücü, yaratıcılığı ve potansiyeli ortaya koymak için bir eser yazıyor. “Kadınlar Şehri”, mitoloji, din ve tarih boyunca adı geçen ancak genellikle gölgede bırakılan sayısız kadının hikayelerini bir araya getiriyor. Semiramis gibi siyasi deha kadınlardan, Amazon savaşçılara, Hipatia gibi filozoflardan, Hıristiyan azizlere kadar geniş bir yelpazede kadınların başarılarını ve katkılarını gözler önüne seriyor.
Eser, kadınların “eksik” olduğu iddialarına karşı çıkarak, gerçek eksikliğin, onları anlatmaktan aciz olan erkek egemen dünya ve tarih anlatısında yattığını vurguluyor. Christine de Pizan, bu şekilde, kadınların tarihsel önemini ve değerini yeniden hatırlatarak, feminist düşüncenin kurucu metinlerinden biri olma özelliğini koruyor. “Kadınlar Şehri”, okuyucuya sadece bir tarihi eser sunmakla kalmıyor, aynı zamanda kadınların tarih boyunca maruz kaldığı adaletsizliklere ve görmezden gelinmeye dikkat çekerek, günümüzdeki kadın hakları mücadelesine ilham veriyor. Kitap, kadınların güçlerini, dayanışmalarını ve topluma katkılarını kutlayan, cesur ve etkileyici bir okuma deneyimi sunuyor.
