Esther Kinsky’nin “Rombo” adlı romanı, Axis Yayınları aracılığıyla Mehmet Tahir Öncü’nün çevirisiyle okuyucuya ulaşacak. Roman, 1976 yılının Mayıs ve Eylül aylarında İtalya’nın kuzeydoğusunu derinden sarsan ve binlerce insanın hayatını kaybettiği, sayısız insanın evsiz kaldığı iki büyük depremi konu alıyor. Hikaye, depremin yarattığı yıkımın ardından, uzak bir dağ köyünde yaşayan yedi sakinin, erkek ve kadınların hayatlarını ve bireysel anılarını yeniden şekillendiren etkileşimlerini anlatıyor.
Kinsky, doğanın insan hayatı üzerindeki gücünü ve yıkımın kişisel hafızayı nasıl derinden etkilediğini ustalıkla işliyor. Roman, deprem felaketinin ardından yaşanan kayıpların, unutmanın ve hafızanın karmaşık etkileşimlerini gözler önüne seriyor. Kırık anılar, eski yaralar ve bireylerin kendi geçmişleriyle yüzleşmeleri, romanın temelini oluşturuyor.
Metinde, romanın bir bölümünden alıntılar yer alıyor: “Annem dokuz çocuk doğurdu. Üçü öldü, üçü yurt dışına gitti ve hiçbiri geri dönmedi. Başlangıçta ara sıra yazıyorlardı, fotoğraf gönderiyorlardı ama daha sonra o da kesildi. Annem çok erken yaşta unutmaya başladı. Ocaktaki çorbayı, ahırdaki keçileri ve tarladaki sepeti unuttu ama biri hastalandığında, hiçbir şey söylemeden, o kişinin hastalığına iyi gelen bitkilerin yetiştiği yerlere giderdi. En sevdiği çiçeklerini bulacağı yerleri de hep hatırlardı. Bazen dışarıdaki banka oturur, ileri geri sallanır, ölmüş ve gidip bir daha dönmeyen kayıp çocuklarıyla konuşurdu. Onların isimlerini hâlâ hatırlıyordu ama bizimkileri unutmuştu. Bizi unutmuş muydu? Bilmiyorum. Ona ben baktım ama artık onun için kimse değildim, beni ve kalan iki kardeşimi rastgele isimlerle çağırırdı, asla kendi isimlerimizle çağırmadı ve daha sonra, onu odaya kapatmak zorunda kaldığımda, beni dövdü ve tırmaladı ama kaybolanlar, göçüp gidenler, onlar hâlâ onunlaydı. Hatırlamak nedir, unutmak nedir? Kendimizde düzeni korumanın bir yolu. Acı içinde ve genel anlamda ise hayatta.” Bu alıntı, romanın ana temalarından biri olan unutma ve hafıza üzerine derin bir düşünce sunuyor.
Romanın, ülkemizin de deprem riski taşıyan bir coğrafya olması nedeniyle, kendi kayıplarımızı ve umutlarımızı anlamlandırmamız için önemli bir fırsat sunabileceği belirtiliyor. “Rombo”, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde yaşanan travmaların ve bunların üstesinden gelme çabalarının etkileyici bir anlatısı olarak okuyucuya sunuluyor.
