Emine Yıldırım’ın senaryosunu yazıp yönettiği “Gündüz Apollon Gece Athena” adlı film, 32. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde Kadir Beycioğlu Jüri Özel Ödülü ve En İyi Müzik ödüllerini kazandıktan sonra sinemaseverlerle buluştu. Film, yetimhanede büyüyen Defne’nin, yetişkinlik döneminde yaşadığı bir olay sonucu öteki dünyaya ait ruhlarla iletişim kurmaya başlamasıyla gelişen olayları konu alıyor.
Defne, bu yeni yeteneğiyle annesinin ruhunu görmek ister ve Side antik kentinde mistik ve spiritüel bir yolculuğa çıkar. Bu yolculukta ona radikal solcu Hüseyin, pavyon şarkıcısı Nazife ve antik dönemden bir rahibe olan Antik Hanım eşlik eder. Yönetmen Yıldırım, Defne’nin hikayesi üzerinden yalnızlık, kimsesizlik, sahipsizlik ve bu topraklarda kadın olmanın zorluklarını, yer yer mizahi bir dille, katmanlı bir olay örgüsü ve büyülü bir masal atmosferiyle anlatmayı amaçlıyor.
Yıldırım, yönetmenlik deneyiminin heyecan verici ve korkutucu olduğunu belirtiyor. Daha önce senaristlik ve yapımcılık yaptığı için set ortamına aşina olsa da oyuncu yönetimi konusunda endişeleri olduğunu dile getiriyor. Ancak oyuncularla kurduğu iletişim ve görüntü yönetmeniyle olan uyumu sayesinde bu zorluğun üstesinden geldiğini ifade ediyor.
Filmin mitolojik figürlerin gölgesinde ilerlerken günümüz dünyasına ilişkin sorular sorması, Yıldırım’ın özellikle dikkat ettiği bir unsur. Hikayenin güncel olması ve izleyicinin kolayca bağ kurabilmesi için tarihten, coğrafyadan ve mitolojiden faydalanıldığını belirtiyor. Geçmişle şimdiyi iç içe geçirme çabasının, yapıştırma bir durumdan ziyade toplumsal hafıza ve kültürel mirası şimdiki izdüşümüyle organik bir şekilde sunmayı amaçladığını vurguluyor.
Filmdeki hayalet karakterlerin farklı sosyokültürel ve tarihsel arka planlara sahip olması, anlatıyı zenginleştiren bir unsur olarak öne çıkıyor. Yıldırım, oyuncularla bu karakterlerin “arafta kalmış ruhlar” olduğu fikri üzerinden çalıştıklarını ve bu psikolojiyle hareket ettiklerini belirtiyor.
Filmin sonunda sadece devrimci Hüseyin’in öte aleme geçememesi, toplumsal mücadeleye yapılan bir gönderme olarak yorumlanıyor. Yıldırım, karakterin geçmesinin duygusal olarak hakiki olmayacağını ve toplumsal mücadeleye bağlı olduğunu ifade ediyor.
Yıldırım, annelik kavramını farklı halleriyle sunmayı ve kutsal annelik mefhumunun kadınlara zarar veren bir mefhum olduğunu anlatmayı amaçladığını belirtiyor. Filmde her türlü kadınlık ve annelik halinin kucaklandığını ve yargılanmadığını vurguluyor. Annelik ve anaçlığın daha büyük ve daha kapsayıcı bir duygu olarak gösterilmek istendiğini ve anneliği reddetmenin bir tabu olarak kaldığına dikkat çekiyor.