Yukarı Avusturya’da (Ohlsdorf/Gmunden) yaşayan gezgin satıcı, domuz tüccarı, emlak simsarı Karl Ignaz Hennetmair’ın Thomas Bernhard’la tanışması 1965 yılında, Bernhard’ın Viyana’dan kaçabilmek için uzun süredir hayalini kurduğu bir ‘düşün-yazı zindanı’[1] projesini gerçekleştirmek için araştırma yaparken, Hennetmair’ın’ Yukarı Nathal’daki eski çiftlik evini beğenip satın almasıyla başlıyor.
Hennetmair, Bernhard’ın daha sonra Reindlmühl ‘Krucka’ (1971) ve Ottnang’da (1972) satın aldığı evlere aracılık ediyor. Yazarın altmışlı yılların sonundan itibaren renove ettiği Ohlsdorf’daki çiftlik evinde uzun süreli kalışlarıyla, Hennetmair ile arasında giderek bir ‘dostluk’ kuruluyor. Özellikle 1960’lı yılların sonundan itibaren yazar ile emlak simsarının ilişkileri şaşırtıcı bir hızla gelişiyor; Bernhard veya Hennetmair bir nedenle seyahatte değilse, hemen her gün görüşüyorlar; bazı günler, Hennetmair’ın ifadesiyle “on beş saati birlikte” geçirdikleri oluyor. Bir şekilde yaşamına girmiş ve/veya kıyısından geçmiş insanların tanıklıklarına atfen[2] Thomas Bernhard’ın ilişki/iletişim kurulması “zor bir insan” olduğu sıkça dillendirilmiş olduğundan, Avusturya taşrasındaki ‘basit’ bir insanla kurduğu bu dostluk ilk bakışta şaşırtıcı geliyor.
Aslında kurulan ilişkiye dair ipuçları Bernhard’ın, Hennetmair ile arasının bozulmasından üç yıl sonra kaleme aldığı ve 1978 yılında yayımlanan anlatısı, Evet’de[3], görülüyor; Karl Ignaz Hennetmair Evet’de ‘emlak simsarı Moritz’ (Realitätenvermittler Moritz) karakteriyle karşımıza çıkar. Ancak Bernhard sevdiği kelime/anlam kurmaca oyununu bir kez daha oynar ve okuyucunun kafasını karıştırır; Realitätenvermittler, (asıl anlamı) emlak simsarı/komisyoncusu yanında ‘gerçeklere aracılık eden’[4] anlamına da gelmektedir. Böylece Bernhard, Hennetmair ile ilişkisinin hangi boyutta olduğunun da ipucunu vermiş olur bizlere. Ancak bu ilişki hakkında elimizde çok daha önemli bir tanıklık var; Karl Ignaz Hennetmair’ın “Thomas Bernhard’la Bir Yıl – Mühürlenmiş Günlük 1972”[5] başlıklı kitabı.
Ohlsdorflu Hennetmair, Thomas Bernhard’la ilerleyen dostluklarını belgelemek, kalıcı hale getirmek amacıyla, 1971 yılının son günlerinde, aldığı bir kararla 01 Ocak 1972 – 01 Ocak 1973 tarihleri arasında, tam bir yıl boyunca, Bernhard’la birlikte geçirdiği tüm zamanı evinde gizlice kayıt altına alır. Thomas Bernhard’la Bir Yıl – Mühürlenmiş Günlük 1972, Bernhard’ın ölümünden yaklaşık on bir yıl sonra (Eylül 2000) eksiksiz biçimde basılarak gün ışığına çıkar.[6] Bu arada günlüğün alt başlığında yer alan ‘Mühürlenmiş Günlük’ ifadesinin gerçeği yansıttığını, Hennetmair’ın günlüğüne son noktayı koyduğu günün ertesi günü (02.01.1973) notere giderek 501 sayfalık metni mühürlettiğini biliyoruz.
[perfectpullquote align=”full” bordertop=”false” cite=”” link=”” color=”” class=”” size=””]Tabiatıyla, Thomas Bernhard gibi fenomen bir kişilik hakkında bu denli içerden bilgilerin yer aldığı kitap tüm dünyada büyük yankı uyandırır. Daha önce adının hemen hiç kimsenin bilmediği Ohlsdorflu gezgin satıcı, domuz tüccarı, emlak simsarı Karl Ignaz Hennetmair bir anda ‘meşhur’ olur. [/perfectpullquote]Kitabın Avusturya’da tepkiyle karşılandığını, Almanya’da büyük ilgi çektiğini görüyoruz. Hennetmair bu arada boş durmaz; 2002-2006 yılları arasında Almanya ve Avusturya’yı kapsayan kitap okuma/tanıtma turunda 22 kenti ziyaret eder.[7]
Hennetmair günlüğüne her gün kaydetmek zorunda kaldığı notlar, kendi ifadesiyle “ev ödevi”, ona büyük bir yük getirir, ne gazete okumaya ne de haber dinlemeye vakti kalır; kaldı ki Bernhard ile geçirdiği zamandaki konuşmaların ancak yüzde otuzluk bir kısmını kayıt altına alabildiğine dikkat çeker. Hennetmair birkaç kez evinde kafasındaki konuşmaları kâğıda geçirirken, ziyaretine gelen Bernhard’a ‘suçüstü’ yakalanır; ama Bernhard ne yazdığını fark etmez; belki de fark etmemiş gözükür. Mühürlenmiş Günlük okunduğunda Bernhard-Hennetmair ilişkisinin başlangıçtan itibaren ne yönde geliştiği büyük ölçüde anlaşılıyor.
Hennetmair’ın, Bernhard’ın gündelik hayatını kolaylaştıracak her türlü yardımı hiç erinmeden yazarın hizmetine sunduğunu görüyoruz: Bernhard için çok önemli olan mektupların postaya verilmesi ve postaneden gelenlerin alınması, Almanya’da basılanlar dâhil sekiz adet günlük gazetenin temini, alışveriş, büyük çiftlik evinde sorun çıkaran tamirat-tadilat işlerinin halli, Bernhard’ın çok sevdiği çevre kentlere yapılan antikacı ziyaretleri, yazarın seyahate çıktığı dönemlerde eve bakış-görüş edilmesi, aldığı hekim randevularına eşlik edilmesi, eczaneden ilaç temini, yeni aldığı evlerin alım-satım işlemeleri ve tapu sorunlarının halledilmesi, Bernhard’ın izniyle fotoğraf, mektup ve telgrafların arşivlenmesi gibi gündelik hayatın sıradanlık arz eden ‘gerçekleri’ni yazar için halletme işini başarıyla üstlenir.
Diğer yandan Bernhard’ın Hennetmair ile ilişkisinin yukarıda sayılanlarla sınırlı kalmadığı anlaşılıyor. Mühürlenmiş Günlük’ten tutkulu bir televizyon izleyicisi olan Bernhard’ın evindeki anteni özellikle Alman televizyon kanalları yayınlarını almada sorun yaşadığı için, Hennetmair’ın eşi, beş çocuğu ve annesiyle birlikte yaşadıkları mekâna sık sık televizyon izlemeye gittiğini öğreniyoruz. Çoğunlukla saat 19.00’da başlayan ve akşam yemeğini de kapsayan bu ziyaretler, gece geç vakitlere kadar sürer. Hennetmair günlüğünde, kendi ev(ler)ine kolay kolay kimseyi kabul etmeyen yazarın, birlikte yemek yenip, televizyon seyreden, çocuklarla şakalaşan, onlarla küçük oyunlar oynayan sıcak tavırlarını, “bizim evde, büyük olasılıkla, kimsenin ondan bir şey istemeyeceğine emin olduğu için bu kadar mutlu oluyordu” şeklinde yorumluyor.
İkili ilişkilerinde karşı tarafın genellikle çekilmez arrogant, egoist bulduğu Thomas Bernhard’ın, Ohlsdorflu ‘basit’ tüccar Hennetmair’da ne bulduğu çokça tartışılmakla birlikte; Bernhard’ın yazdıkları iyi analiz edildiğinde eserlerinde, ‘basit/sade/mütevazı/alçak gönüllü’ (einfach) insan takıntısının önemli bir yer tuttuğu görülecektir. Tüm eserlerinin ana izleğini oluşturan ‘kaçış sendromu yaşayan, tıkanmış entelektüel birey’in bunalımları ve Avusturya karşıtlığı’nın yanında ‘sıradan’lığa yaklaşımının da hoş görülü olduğunu söyleyebilmek mümkün gözükmüyor. Ama tutkularından arınmış ‘sade’, ‘basit’, komplike olmayan (unkompliziert), içi-dışı bir insan mitosunun, kendi ifadesiyle tüm edebiyatın aslında bir abartı sanatı (Übertreibungskunst) olduğunu savunan, kendisini de ‘Abartma Sanatçısı’ (Übertreibungskünstler) olarak gören Bernhard’ın yazınında ne denli önemli yer tuttuğu Yok Etme – Bir Parçalanma ve Düzelti[8] isimli romanlarında görülebilir.
Bernhard, Hennetmair’da da, çok değer verdiği bu einfach kişiliğin izlerini yakalamış olabilir. Şayet abartmıyorsa Hennetmair’a “normal konuşabildiğim tek insan sensin” diyebilecek kadar yakın olduğu halde, aralarındaki ilişkinin ‘Realitätenvermittler’ temelinde kurulmuş olduğunu söylemek abartı olmayacaktır. Yine Hennatmair’ın, en azından günlüğün tutulduğu bir yıl boyunca yaptıkları uzun yürüyüşlerde Bernhard’a, kendi anlatmadıkça, yeni kitap planları üzerine soru sormamış, yayınlanmış eserleri üzerine yorum yapmamış olması; dahası hayat tarzı, seçimleri üzerinde fikir beyan etmemesi, yeri gelmedikçe konuşmamış olması, Bernhard’ın bu ‘dilsiz dinleyici’den hoşnut olduğunu ortaya koyuyor. Hennetmair, Bernhard’ın özellikle seyahatlerden dönüşlerinde bir şeyler yolunda gitmediyse, sorulara kısa ve yetersiz yanıtlar verdiğini; kendinden bahsedeceği durumlarda ise eksiksiz, anlaşılır biçimde konuştuğuna vurgu yapıyor.
Bernhard’ın yedi yıl içinde sahip olduğu, yayıldığı coğrafyada üçgen teşkil edecek şekilde konumlanmış, evlerine sorunsuz girebilme ayrıcalığına sahip olan Hennetmair’ın bazı gözlemlerinin Bernhard’ın ‘şey’lerle olan ilişkisine ışık tutması bağlamında kısaca değinmekte yarar var; çevresinde ‘eli sıkı’ olarak tanımlanan yazarın giyim kuşam, özellikle ayakkabı, araba (iki üç yılda bir yeniliyor), antika eşya söz konusu olduğunda para harcamaktan çekinmediği ama çok sıkı pazarlık yaptığı, ucuz malları arayıp bulmakta mahir olduğu anlaşılıyor.
Yine çocuk yaşta öğrendiği tığ örgüsünü unutmadığını göstermek için on beş santimetrelik örgüyü tamamlaması; üç evinde de mutfak malzemeleri eksiksiz olan yazarın yemeklerini sürekli dışarıda yemesi, evinde hiç kimseyi ağırlamaması; Hala/teyze (Tante) ve hayat arkadaşım (Lebensmenschen) diye tanımladığı, hamisi Hedwig Stavianicek dışında kimsenin geceleyemediği ev(lerin)inde on dört yatak, yüzlerce parçalık mutfak eşyası olduğunu öğreniyoruz.
Sonuç itibarıyla Yukarı Avusturya taşrasından bir emlak simsarının kaleme aldığı günlüğün, Thomas Bernhard’ın ‘kişisel tarihi’nin keşfi, dahası adeta bir fenomen haline dönüşen kimlik puzzle’ındaki eksik parçaların tamamlanması bağlamında çok önemli bir metin olduğunu söyleyebiliriz. Son tahlilde karşılıklı menfaate dayalı bu ilişkinin zaman zaman dostluk boyutuyla yaşandığı söylenebilse de, Hennetmair’ın, Bernhard’ın ölümünden hemen sonra, Günlüğü’nün mührünü, kırdığı andan itibaren ikiliyi birbirine bağlayan ince güven ipinin sonsuzsa kadar koptuğu aşikârdır. Yine de, adeta ‘Thomas Bernhard’ı bir de benden dinleyin’ diye elli yıl öncesinden bize seslenen Karl Ignaz Hennetmair’a kulak vermekte fayda var.
[1] Denk- und Schreibkerker.
Bernhard’ın farklı metinlerinde evi, bir tür düşünme/yazı zindanı (Denkkerker/Schreibkerker), hapishane, yalnız kalabilme; çekilme, ihtiyacına uygun düşecek şekilde planlanmış bir kaçış -çalışma/yazma- mekânı, hücre, olarak tanımlamasına sıklıkla rastlıyoruz. Ancak Bernhard’ın Kerker’ seçimi kavramın sıradan bir hapishane veya hücreden çok, işkence uygulanan bir mekân (zindan) olmasıyla dikkat çeker. Bernhard’ın kahramanlarının çekildiği/kapandığı dört duvar arasında da huzur bulması imkânsızdır; sürekli volta atıp, yazma eylemine bir türlü konsantre olamazlar. Nihayet düşünmek-yazmak için büyük bir umutla kapanılan, yazgılı oldukları mekânlar adeta bir zindana dönüşür. Kaldı ki Bernhard’ın kahramanlarının yaşadığı bu sıkıntıların, bizzat yaşadığını biliyoruz. 1981 yılında filme alınmış ‘3 Gün’ söyleşisinde yaşama mekânını “aslında evim büyük bir zindan” olarak tanımlar.
[2] Bu konuda yıllar boyunca Thomas Bernhard’ın fotoğraflarını çekmiş, hakkında filmler yapmış fotoğraf sanatçısı ve film yönetmeni Sepp Dreissinger’in, yazarın hayatını kaybettiği yaşın (1931-1989) anısına 58 kişiyle yaptığı röportajdan derlediği ‘İnsanlar Ne Diyor – Thomas Bernhard ile 58 Karşılaşma’ başlıklı kitaba (Was Reden Die Leute – 58 Begegnungen mit Thomas Bernhard – müry solzmann Verlag, 2011) bakılabilir.
[3] Ja, 1978. Suhrkamp Verlag.
[4] Bernhard’ın, Yok Etme – Bir Parçalanma başlıklı romanındaki kahramanı kendisini, “sadece edebiyata, yani Almanca edebiyata, aracılık eden (…) bir tür edebiyat simsarı” olarak tanımlar.
[5] Ein Jahr mit Thomas Bernhard – Das versiegelte Tagebuch 1972. 2003. 2 bs.
[6] Aslında Hennetmair’ın Mühürlenmiş Günlük’ü yayımlama çabaları Bernhard’ın ölümünden (12.02.1989) sonra başlar. Elindeki metni 1990 yılında ünlü Alman Yayınevi Suhrkamp’a teklif eder. Ancak Suhrkamp metni yazarın özel yaşamına müdahale vs. nedenleriyle kısaltarak ‘Thomas Bernhard Nathal’da başlığıyla basmayı önerir. Ancak teklifi kabul etmeyen Hennetmair bu kez, 1992 yılında, Verlag Bibliothek der Provinz’den 162 sayfalık kısaltılmış bir versiyon piyasaya çıkmasına onay verir. Nihayet eksiksiz metin 2000 yılında Avusturyalı Yayınevi Residenz’den çıkar. Benim bu yazıda faydalandığım metin, eksiksiz ilk baskının (2000), 2003 yılında btb Yayınevince yapılan yeni baskısı olup 590 sayfadır.
[7] Karl Ignaz Hennetmair’ın (1920-2018), Almanya’nın en çok seyredilen televizyon programlarından birine, ‘Mühürlenmiş Günlük’ hakkında konuşmak üzere, katılımına ve Ohlsdorf’daki evinde yapılan bir söyleşiye ilişkin kayıtlara aşağıdaki linklerden ulaşılabilir.
[https://www.youtube.com/watch?v=T4NQL9PoKsY] [https://www.youtube.com/watch?v=bT3_YGXVqFo][8] Korrektur, 1988. Suhrkamp Verlag.
Elinize sağlık. Ben hiç okumadım daha önce Thomas Bernhard. Hangi kitabından başlamalıyım?
Teşekkür Ederim ilginiz için.
Bana kalırsa ilk (Don) ve son (Yok Etme – Bir Parçalanma) romanları Bernhard’la tanışmak için iyi bir fırsat olabilir. İkisi de ağır tempolu, giderek okunması zor romanlar olmakla birlikte, Bernhard edebiyatını en iyi temsil eden (tipik) yapıtlar olmaları nedeniyle, verilen emeğe değeceğini düşünüyorum.
İyi okumalar…