Ezgi Hamzaçebi’nin “Canavarların Vaatleri” adlı çalışması, Metis Kitap etiketiyle okuyucuyla buluştu. Kitap, çağdaş edebiyat eleştirisinin güncel metinlere yaklaşımında benimsediği yeni okuma yöntemlerini merkeze alıyor. Hamzaçebi, 1990 sonrası yayımlanmış eserleri feminist spekülatif kurgu başlığı altında toplayarak, musallatbilim, posthümanist ve yeni materyalist teoriler ışığında inceliyor.
Suat Derviş’in “Buhran Gecesi”nden Nazlı Karabıyıkoğlu’nun “Kadın Kürkünde Rüya”sına uzanan yaklaşık yüz yıllık bir zaman diliminde, “biz” olmanın sorgulandığı, “ben” derken ötekine karşı etik bir hassasiyetin karakterlere veya anlatıcıya nüfuz ettiği metinler ele alınıyor. Kitap, bu metinlere musallat olan canavar ve hayaletlerin sunduğu etik ve politik potansiyelleri, edebi temsilin bu potansiyelleri gerçekleştirme imkanlarını ve sınırlılıklarını tartışmaya açıyor.
“Canavar tasavvurları insan dışı dünyaya, kadınlara ve kuirlere ilişkin toplumda kök salmış korku ve endişeler hakkında neler anlatır? İmkansız, fantastik, doğaüstü olana duyulan arzu ve korkularla ilgili neler söylerler? Bu arzu ve korkular “biz” kategorisini nasıl inşa eder? “Biz”in bilgisine dair ne tür uyarılarda bulunurlar? Kimler, hangi özellikleri nedeniyle “biz” kategorisinin dışında bırakılır?” gibi sorulara yanıt arayan “Canavarların Vaatleri”, edebiyat eleştirisi ve feminizmin yanı sıra felsefeyle ilgilenen okuyucuların da ilgisini çekmeyi hedefliyor.
Kitaptan bir alıntıda, canavarların yerelden küresele ortak bir duygu yapısının izleri olarak çeşitli sebeplerle geri döndüğü belirtiliyor. Pandemiyle birlikte görünmeyen “canavarlar”ın insan hayatını tehdit etmesi ve insan faaliyetlerinin durmasıyla yaşanan şok, duygu durumlarındaki ve alışkanlıklardaki köklü değişimler buna örnek gösteriliyor. 2022 ve 2023 yıllarında Oxford, Merriam Webster ve Cambridge sözlüklerinin seçtiği “goblin mode”, “gaslighting” ve “hallucinate” gibi kelimeler de bu bağlamda değerlendiriliyor. Bu kavramlar, toplumsal normları reddetme, yapay zekanın yanlış bilgi sunması ve psikolojik şiddet gibi 21. yüzyılın canavarlarını temsil ediyor.
Alıntıda ayrıca, Avrupa’nın erken modern dönemindeki cadı avlarının günümüzde farklı toplumlarda kadınlara ve kuirlere yönelik yeniden başladığına dikkat çekiliyor. Silvia Federici’nin 2008’den beri “cadı avı” adı altında işlenen cinayetlerin arttığına dair verileri aktarılıyor. Türkiye’de de kadınlara, kuirlere ve hayvanlara yönelik şiddetin arttığı, özellikle LGBTQ+ bireylerin marjinalleştirildiği bir dönemden geçildiği belirtiliyor. Bu durumun feminist ve kuirlerin ruh haline yansıdığı, çeşitli çevrimiçi oluşumların isim seçimlerinde de bu duygu ikliminin etkili olduğu vurgulanıyor.
