Gün boyu, içimde sürekli bir ikilem yaşanıyordu. Sahildeki dinginlik ve serin esintinin vaat ettiği rahatlama ile, evimin sıcaklığında, kitapların arasında bulacağım huzur arasında seçim yapmak zorundaydım. Bu seçim, her zamanki gibi, okuma isteğimin üstün geldiği bir sonuç doğurdu. Binbir başlık, binbir hikaye, okumaya aç olan bir zihnin karşısına sayısız fırsat sunarken, bu zenginlikten hangisini seçeceğimi belirlemek de birer sınavdı.
Evde kalmanın getirdiği sessizlik ve yalnızlık, zamanın verimli değerlendirilmesi gerektiğinin farkına varmamı sağladı. Bu düşünceyle, uzun zamandır gözden kaçırmış olduğum, ancak kalitesi ve güvenilirliğiyle öne çıkan bir yazarın eserlerine yöneldim. Kendisinin, kelime oyunu ve derinlikli düşünceleriyle okuyucuyu kendine çeken, eşsiz bir üslubu vardı.
Bu seçim, sadece bir kitap seçmekten öte, kendime bir sorumluluk yüklemek anlamına geliyordu. Feda edilen her anın, karşılığını alması gerektiğinin bilinciyle, yazarın dünyasına dalarken, hem zihnim hem de ruhum doyana dek okumaya devam ettim. Bu süreçte, hayatın karmaşıklıklarını ve insan doğasının inceliklerini anlamaya çalıştım. Kitaplar, bana sadece eğlence değil, aynı zamanda birer yol haritası, birer felsefe kaynağı ve birer yaşam dersi sunuyordu. Bu ikilem, beni her gün daha da okumaya, öğrenmeye ve kendimi geliştirmeye teşvik ediyordu.
