İtalyan gazetesi La Repubblica‘ya verdiği röportajda konuşan Grossman, uzun süredir bu tanımı kullanmaktan kaçındığını, ancak artık bunu yapmaktan geri duramadığını söyledi.
“Artık kendimi tutamıyorum—gazetelerde okuduklarımdan sonra, izlediğim görüntülerden sonra, orada bulunmuş insanlarla konuştuktan sonra…” diyen Grossman, yaşananların ağırlığı karşısında susmanın mümkün olmadığını belirtti.
İsrailli Hak Örgütlerinden de Soykırım Uyarısı
Grossman’ın açıklamaları, İsrail merkezli iki önemli insan hakları kuruluşu B’Tselem ve Physicians for Human Rights–Israel’ın da Gazze’deki durumun bir soykırım teşkil ettiğini söylemesinin hemen ardından geldi. Uluslararası alanda ise Amnesty International, Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) ve Human Rights Watch gibi çok sayıda insan hakları örgütü, İsrail’in Gazze’deki eylemlerini soykırım kapsamında değerlendirdiğini bildirmişti.
22 aydır süren saldırılar sonucunda Gazze’de yaşamını yitirenlerin sayısı 60 bini aşarken, bunların en az 18.500’ünün çocuk olduğu belirtiliyor. Tıp dergisi The Lancet gibi önde gelen kurumlar ise gerçek sayıların çok daha yüksek olabileceğine dikkat çekiyor. Gazze’de yaşanan zorla aç bırakma ve kıtlık tehdidi de uluslararası camiada ciddi endişe yaratmış durumda.
“İşgal Bizi Ahlaken Çürüttü”
Barış yanlısı kimliğiyle tanınan Grossman, 2018’de İsrail Edebiyat Ödülü’nü, 2017’de ise Bir At Bara Girer adlı romanıyla Uluslararası Man Booker Ödülü’nü kazanmıştı. Röportajında 1967’de başlayan Filistin topraklarındaki işgalin İsrail için bir dönüm noktası olduğunu söyleyen yazar, “Belki insanlar bunu duymaktan bıktı ama gerçek bu. İşgal bizi ahlaken çürüttü,” ifadelerini kullandı.
“Çok güçlü hale geldik ve bu mutlak gücün beraberinde getirdiği cazibeye yenik düştük. Her şeyi yapabileceğimizi düşündük,” diyen Grossman, İsrail toplumunun güce dayalı bir yanılsamaya kapıldığını savundu.
Geç Gelen Tepki: Kamuoyu Eleştirisi Artıyor
Grossman’ın açıklamaları, kültürel alandaki diğer etkili isimlerin de sessizliklerini bozmasına vesile olabileceği yönünde değerlendirilse de, bazı çevreler bu çıkışın geç kalınmış bir tepki olduğuna dikkat çekiyor. Eleştirilerde, son 1,5 yılda yaşanan sivil kayıpların ve insani felaketin, kamuoyunun daha erken harekete geçmesini gerektirdiği vurgulanıyor.