George Orwell Belgeseli Özel Bir Deneyim Yaşatıyor!
Dünya edebiyatının ünlü ismi George Orwell için BBC tarafından hazırlanan ve yazarın yaşamına çok içten bir bakış gerçekleştiren belgesel sonunda Türkçe’ye çevrildi.
George Orwell Belgeseli
Çevirmenliğini Ümid Gurbanov’un yaptığı belgesel hakkında ve çeviri sürecine dair Gurbanov şu ifadeleri kullanıyor;
Malumunuz, 1950’de yaşamını yitiren George Orwell’ın eserlerinin telif süresi 2021 itibariyle doldu ve hemen her yayınevi Orwell eserlerini art arda yayımlamaya başladı. Olur olmadık her yerde Hayvan Çiftliği ve 1984 görür olduk.
Açıkçası bu tonda bir girişi okuyunca bu durumu küçümsediğimi veya yadırgadığımı düşünebilirsiniz, ama aslında tembellik denilen cerahat ruhumu sarmamış olsaydı ben de Orwell eserlerinden birini çevirip bir yayınevinden yayımlatmış olacaktım. Bu yönde bir isteğim vardı. Tabii muhtemelen Hayvan Çiftliği veya 1984 olmazdı seçeceğim bu eser. Orwell’ın deneme, eleştiri veya anı yazılarından oluşan bir derleme hazırlardım diye düşünüyorum. Ancak gelin görün ki son çevirdiğim Cioran biyografisi 450 sayfa civarındaydı ve açıkçası kitap çevirisine epey bir doymama sebep oldu bu eser. Kısacası şöyleydi, böyleydi derken Orwell işi bir köşede tozlanmaya mahkum bir şekilde kalakaldı.
Ancak içimi kemirip duran bir tamamlanmamışlık hiç umulmadık zamanlarda yakama yapıştı. “Hiç mi ödenecek bir minnet borcun yok Orwell’a karşı?” dedi, “Bu kadar da olmaz, hadi ufak tefek de olsa bir şeyler yap!” diye ekledi. Doğrusu, gözlerimi kaçırmayı denedim, kulakları tıkamak da zor iş değil, uzunca bir süre beklersem, her his gibi, bu da gelip geçer diye umdum. Belki gerçekten çok uzun bir süre bekleseydim gelip geçerdi bu his , fakat sanırım böyle olmasını istemedim.
Birkaç hafta önce kollarımı sıvadım. Bildiğim kadarıyla Orwell ile ilgili en çarpıcı belgeseli BBC 2003 yılında yapmıştı. Ne yazık ki Orwell’dan bize kalan görsel veya işitsel hiçbir kayıt bulunmuyor, dolayısıyla belgeselde de onun arşiv görüntüleri yer almıyor, ama Chris Langham etkileyici performansıyla Orwell’ı canlandırarak, Orwell’ın kitaplarında geçen cümleleri birebir ifade ederek kelimenin tam anlamıyla Orwell’a hayat veriyor. Doğrusu bu belgeseli seneler öncesinden almıştım çeviri listeme ve tekrar bakında “tamam” dedim: “Buldum!”
Orwell’ın küçüklüğünden ölümüne dek hayatının önemli dönemlerini ve bu dönemlerde sahip olduğu fikirlerini (yazılarına tamamen sadık kalarak) aktaran bu belgeselde, hemen hepimizin ismini duyduğu ama yaşamını ve kişiliğini pek az bildiği bu önemli yazarın dünyasını canlı kanlı bir biçimde görüyoruz. “Orwell nasıl biriydi?” diye merak eden biri için oldukça doyurucu olacağını düşünüyorum bu belgeselin.
Peki Orwell neden önemli benim için? Bir arkadaşımın kitaplığında görmüştüm Hayvan Çiftliği’ni. Şöyle bir bakayım diye almıştım, gece vaktiydi. Saatler sonra, sabaha doğru, kitabı bitirmiş ve yerine koymuştum. “Aaa,” demiştim, “Ne güzel.” Sonra 1984’ü bulup buluşturdum bir yerlerden ve yine bir iki gün içinde hayran kala kala okudum. Bana dünyayı bir başka biçimde anlama imkanı sunan herkesi ve her şeyi çok seviyorum, Orwell’ı da bu yüzden sevmiştim. Aspidistra’da geçen “yoksulluk tinsel ağız kokusudur” cümlesini hâlâ unutamıyorum mesela. Veyahut Neden Yazıyorum? adlı denemeler derlemesinde yer alan “Bir İdam” ile “Bir Fili Vurmak” adlı denemelerini unutmak öyle kolay iş mi sanki? O kadar fazla hakikat barındırıyor ki bunlar, hiç olmayacak yerde insanın aklına geliyor.
Aslında bu yönü pek konuşulmasa da, Orwell muazzam bir tasvircidir. Uzun uzun anlatır, resmeder, insanın gözünün önüne bir tablo koyar. Orwell, okumadan ona referans verenlerin sandığı gibi fantastik fikirlerin masalsı anlatıcısı değildir. Soğuk, katı ve keskin gözlemleriyle insanı yakasından tuttuğu gibi ele aldığı gerçekliğin içine fırlatır. Orwell’ı okumak, Orwell’ın gördüğünü Orwell’ın gördüğü gibi görmeye denk düşen bir eylemdir bana kalırsa.
Tutku dolu bu adamın benim için neden önemli olduğunu açıklayabildim mi, bilmiyorum, doğrusu, pek sanmıyorum. Orwell, dünyanın iyi ve doğru bir yerinde durmaya çalışarak mücadelesini sürdürmeye çalıştı. Dünyanın bir parçası olmaya ve daha güzele doğru ilerlemeye çalıştı. Sırf bu yüzden bile saygı duyulmayı hak ediyor.
Her neyse, uzattıkça uzatma huyumdan vazgeçmem, daha derli toplu ve eli yüzü düzgün şeyler yazmayı öğrenmem gerekiyor. Peki yapacak mıyım bunu? İnanın bana, hiç ama hiç sanmıyorum.
Esen kalmakla ilgili sıkıntılarınızı askıya almanızı salık veririm.