Habib Aydoğdu, yarım asrı aşan sanat hayatında farklı yönleriyle dikkat çekiyor. Sanatçının kimi zaman yoğun boya katmanlarının ardında saklanan bir haykırış, kimi zaman da yarım kalmış bir kelimenin yankısı olarak resimleri ön plana çıkıyor. Aydoğdu şimdi de Ankara’nın önemli çağdaş sanat merkezlerinden CerModern’de “Yazılmamış Tarihe Notlar” sergisiyle sanatseverlerle buluşuyor.
Sergi, sadece bir resim koleksiyonu değil, aynı zamanda bir ressamın kendi hafızası, çağının çelişkileri ve iç sesleriyle kurduğu uzun soluklu bir diyaloğun ifadesi. 2000’li yıllardan günümüze uzanan bu dönemde Aydoğdu, yazıyı resmin bir parçası yaparak hem görsel hem de sözel bir dil oluşturuyor. Harfler, kelimeler ve cümle parçaları tuval üzerinde hayat buluyor; bazen okunabiliyor, bazen siliniyor ama her zaman bir iz bırakıyor.
Sergi, malzemenin anlamı, rengin hafızası ve sanatın direnişi gibi konuları ele alıyor. Kırmızının canlılığı, siyahın ağırlığı ve beyazın dinginliği arasındaki geçişler, bir sanatçının sadece resim yapma şeklini değil, aynı zamanda yaşadığı dönemi resmetme biçimini de ortaya koyuyor.
Aydoğdu, sergideki eserlerin 2000-2025 yılları arasını kapsadığını belirtiyor. Bu dönemde yazının resimle kurduğu ilişki belirginleşiyor ve harfler, kelimeler, yarım cümleler yüzeyde farklı şekillerde beliriyor. Sanatçı, “Yazılmamış tarih” ifadesiyle yüzeye kaydedilmiş ancak sözlü olarak ifade edilmemiş hafızayı kastediyor. Yazının kendisi için anlam ifade etmekten ziyade ritmi ve nefesi taşıdığını vurguluyor.
Yazı-resim birlikteliğinin serginin merkezinde yer aldığını ifade eden Aydoğdu, okunurluğun öncelikli olmadığını, yazının bazen göründüğünü, bazen şeffaflaştığını, bazen de sadece bir leke olarak kaldığını belirtiyor. Adonis’e ayrılan bölümün bu birlikteliğin en belirgin örneği olduğunu vurguluyor. Adonis’in şiirlerinin titreşimini yüzeyde tutmayı önemsediğini ve çevirinin şiirin özünü bozabileceğini düşünüyor.
Renk paletinde kırmızı, siyah ve beyazın ağırlıklı olduğunu belirten Aydoğdu, kırmızının bu coğrafyanın rengi olduğunu ve nabzın orada attığını ifade ediyor. Siyahın artık sadece bir fon olmadığını, ağırlığın ve yasın taşıyıcısı olduğunu, beyazın ise yüzeyde alan açan ve nefesi ayarlayan bir eşik olduğunu vurguluyor. Renklerdeki gerilim, özellikle kırmızının coşkusu ile siyahın ağırlığı resmin enerjisini oluşturuyor.
Aydoğdu, malzeme seçiminin araçtan ibaret olduğunu, önemli olanın yüzeyde ne söylendiği ve nasıl söylendiği olduğunu belirtiyor. Yüzeydeki kalınlığın gizlenmediğini, çelik macun ve diğer malzemelerin tuvalin yapısını değiştirdiğini ifade ediyor. Dijital dünyaya adaptasyon konusunda kendini biraz geride hissettiğini ancak kendi dilini derinleştirmeyi tercih ettiğini söylüyor. Sanatın güvenli alanda gelişmediğine inandığını ve bu nedenle risk almaktan çekinmediğini vurguluyor. Pandemi döneminde küçük formatlara yönelerek az alanda yoğun bir etki yaratmayı amaçladığını belirtiyor.
