Aile yaşam döngüsünün farklı evreleri, Carter ve McGoldrick tarafından tanımlanmış olup, bu evreler arasında bağımsızlık, evlilik ve ebeveynlik gibi aşamalar yer alır. Ardından yetişkin çocukluğun, emekliliğin ve son olarak yaşlılığın geldiği dönemler sıralanır. Bu süreçte bireylerin fiziksel, duygusal ve sosyal değişimleri gözlemlenirken, nesiller arası etkileşimler de önemli bir rol oynar.
Oyun, bir babanın demans hastalığıyla mücadelesini ve bu süreçte baba-kız ilişkisinin karmaşıklıklarını mercek altına alıyor. “Baba” adlı yapım, zihinsel gerilemenin getirdiği değişimleri, zamanın ve mekânın algılanışını farklı bir perspektiften sunuyor. Sahne, karakterlerin rollerinin değişmesi, nesnelerin yer değiştirmesi ve diyalogların tekrarlanmasıyla seyirciyi bir labirentin içine çekiyor. Bu labirentte, geçmiş ve güncel arasındaki sınırlar bulanıklaşırken, zamanın akışı ve zihnin karmaşıklığı hissediliyor.
André adındaki yaşlı adamın zihinsel gerilemesi, kızının ona yardım etme çabalarıyla kesişiyor. Sahne genişledikçe, mekan ve nesneler dönüşüm geçirirken, André’nin hafızası da silinmeye başlar. Fotoğraflar, kartpostallar ve saat gibi nesneler, zamanın ve anıların birer temsili olarak sahneye çıkıyor. Ancak zamanın akışı çözülürken, hafızanın kaybolması ve tanıdık yüzlerin yabancılaşması, bireyin kimliğini sorgulamasına neden oluyor.
Oyun, gerçek ile hayal, dün ile bugün arasındaki çizgilerin bulanıklaşması üzerinden insan olmanın anlamını yeniden düşünmeye davet ediyor. Baba-kız bağı, bu karışıklık içinde eriyip birbirine karışırken, hatırlamanın ve unutmanın arasındaki denge sorgulanıyor. Oyunun sonunda, seyirciler büyük bir coşkuyla alkışlıyor ve yaş almış yüzlerin gözlerindeki yaşlar, “Baba”nın yarını bugünden anlatma gücünü gözler önüne seriyor. Oyundaki oyuncu kadrosunda Özlem Zeynep Dinsel, Faruk Barman, Ezgi Coşkun, Mine Nur Şen ve Ufuk Tevge yer alıyor.
