The Telegraph gazetesi, bilimkurgu edebiyatının en dikkat çekici eserlerini derlediği bir liste yayımladı. Bu seçki, türün farklı dönemlerinden ve alt türlerinden örnekler sunarak, bilimkurgunun zenginliğini ve çeşitliliğini gözler önüne seriyor.
Listenin 20. sırasında Rose Macaulay’ın 1918 tarihli romanı “What Not” yer alıyor. Bu eser, savaş sonrası bürokrasisini hicvederken, zeka odaklı üreme yoluyla savaşlardan kurtulmayı amaçlayan bir toplumda yaşanan absürt durumları ele alıyor.
Yevgeni Zamyatin’in distopik klasiği “Biz” (1920), listede 19. sırada kendine yer buluyor. Tek Devlet’in duygusal ifadeyi bastırmaya çalıştığı bir dünyada, D-503’ün E-330’a olan aşkı ve bunun yarattığı çatışma anlatılıyor.
Joanna Russ’ın “Kadın Adam” (1975) adlı romanı, 18. sırada. Bu eser, toplumsal cinsiyetin farklı gerçekliklerde nasıl şekillendiğini araştıran, dört farklı kadının psişik bağlarını konu alıyor.
Kurt Vonnegut’un “Kedi Beşiği” (1963), 17. sırada yer alıyor. Soğuk Savaş döneminde geçen romanda, atom bombasının gelişimini araştıran bir yazarın, dünyayı yok edebilecek “buz-dokuz” adlı bir maddeyle karşılaşması anlatılıyor.
Thomas M. Disch’in “Kobaylar Kampı” (1968), listede 16. sırada. Amerika’nın dünyaya savaş açtığı bir distopyada, zekasını artırmak için frengiyle enfekte edilen bir şairin hikayesi üzerinden dil, algı ve dahilik arasındaki ilişki sorgulanıyor.
William Gibson’ın siberpunk klasiği “Neuromancer” (1984), listenin 15. sırasında. Sanal dünyaya erişim yetisini kaybeden bir hacker’ın, son bir iş için anlaşması ve yapay zekanın aracı haline gelmesi anlatılıyor.
Ursula K. Le Guin’in “Mülksüzler” (1974), 14. sırada. Kapitalist bir gezegenden sosyalist bir anavatana yolculuk eden bir fizikçinin, farklı sistemlerin ve ideolojilerin sorgulandığı bir deneyimi konu alıyor.
Olaf Stapledon’ın “Son ve İlk İnsanlar” (1930), 13. sırada. İnsanlığın evrimini, gelişimini ve yok oluşunu ele alan, iki milyar yıllık bir geleceği kapsayan epik bir anlatı sunuyor.
Emily St. John Mandel’in “İstasyon On Bir” (2014), 12. sırada. Küresel bir salgının ardından hayatta kalanların hikayesini anlatırken, sanatın ve insan ilişkilerinin önemini vurguluyor.
John Crowley’in “Engine Summer” (1979), 11. sırada. Felaketler ve uzaylı ziyaretleriyle değişmiş bir dünyada, kayıp aşkının peşine düşen bir gencin yolculuğunu konu alıyor.
H.G. Wells’in “Zaman Makinesi” (1895), listenin 10. sırasında. İnsanlığın gelecekte Eloi ve Morlock olmak üzere ikiye ayrıldığı bir dünyayı keşfeden bir zaman yolcusunun hikayesi anlatılıyor.
Frederik Pohl’un “Uzay Tüccarları” (1965), 9. sırada. Toplumun deliliğe teslim olduğu bir dünyada, masumiyetini kanıtlamaya çalışan bir mühendisin mücadelesi konu ediliyor.
Christopher Priest’in “Adalılar” (2011), 8. sırada. Manş Adaları’nın hayali bir versiyonunda geçen, parçalı bilinçlerden oluşan bir zincirde sürüklenen okuyucuyu, zaman ve mekanın güvenilmez olduğu bir dünyaya davet ediyor.
Alfred Bester’in “Yıldızlar Benim Hedefim” (1956), 7. sırada. Terk edilmiş bir uzay gemisinde mahsur kalan ve intikam için güçlenen bir adamın dönüşümünü konu alıyor.
Algis Budrys’in “Asi Ay” (1960), 6. sırada. Kopyalanıp Ay’daki bir uzaylı yapısına ışınlanan ve defalarca öldürülen bir maceraperestin hikayesi anlatılıyor.
Arkadi & Boris Strugatski’nin “Yol Kenarında Piknik” (1972), 5. sırada. Uzaylıların Dünya’ya bıraktığı kalıntıları arayan kaçak avcıların hikayesi üzerinden insanlığın doğayla ve bilinmeyenle ilişkisi sorgulanıyor.
Frank Herbert’in “Dune” (1965), listenin 4. sırasında. Arrakis gezegeninde sürgüne gönderilen genç Paul Atreides’in, çölün yasalarını öğrenmesi ve bir lidere dönüşmesi anlatılıyor.
Stanisław Lem’in “Fiyasko” (1986), 3. sırada. Zeki yaşam barındıran bir gezegene yaklaşan insan kaşiflerin, temas kurma çabalarının şiddete dönüşmesini konu alıyor.
Philip K. Dick’in “Ubik” (1969), 2. sırada. Gerçekliğin çözülmeye başladığı bir dünyada, ölümlerin ve reklamların ardındaki sır perdesi aralanmaya çalışılıyor.
J.G. Ballard’ın “Yaratılış Günü” (1987), listenin zirvesinde. Savaşın parçaladığı Afrika’da görev yapan bir doktorun, kurak topraklara su getirme hayaliyle başlayan ve takıntıya dönüşen bir yolculuğu konu alıyor.