Özellikle eşcinsel yaşamı, cinselliği ve kimliği açık sözlü ve zarif bir dille kaleme aldığı eserleriyle tanınan White, ardında sarsıcı bir edebi miras bıraktı.
Kariyeri boyunca roman, biyografi, anı ve gazetecilik türlerinde sayısız metin kaleme alan White, queer edebiyatın ana akıma taşınmasında kilit bir rol oynadı. “Eşcinsel kurgu öncesinde, Gore Vidal ve Truman Capote gibi isimler heteroseksüel okurlara hitap ediyordu,” diyordu White. “Bizse doğrudan eşcinsel bir okur kitlesini hedefliyorduk, bu her şeyi değiştirdi. Fire Island’ın ne olduğunu açıklamak zorunda değildik.”
Edebi Mirası
White’ın ilk romanı Forgetting Elena (1973), kurgusal bir Fire Island’da geçen eşcinsel yaşamı konu alırken, Vladimir Nabokov tarafından “muhteşem bir kitap” olarak övüldü. En çok bilinen eseri ise büyük ölçüde otobiyografik öğeler taşıyan A Boy’s Own Story oldu. Ayrıca 1977 yılında psikoterapist Charles Silverstein ile birlikte kaleme aldığı The Joy of Gay Sex adlı rehber, LGBTQ+ edebiyatının kült metinleri arasında yer aldı.
Yazarın ikinci romanı Nocturnes for the King of Naples, ölen bir sevgiliye yazılmış duygusal ve zaman zaman mizahi mektuplardan oluşuyor. Bu eserde White, aşkın ve kaybın karmaşık doğasını derin bir içtenlikle yansıtıyor.
Aktivizmi ve Kültürel Etkisi
White yalnızca bir edebiyatçı değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyet ve kimlik meselelerinde açık sözlü bir aktivistti. 1979’da The Village Voice için kaleme aldığı yazısında drag kültürünü savunarak, “Dragleri kabul etmek, eşcinsel erkekler ve lezbiyenlerin kendilerini kabul etmeleri yolunda önemli bir adımdır,” demişti. “Dragleri hareketin saygın bir parçası haline getirmek, heteronormatif toplumun eşcinsellerde en çok küçümsediği şeyi savunmak anlamına gelir.”
Yazarlığını politik bir bilinçle sürdüren White, States of Desire adlı seyahat yazılarında da kendi önyargılarını sorgulamaktan geri durmadı. Michel Foucault’yu Paris’te bir gey bara davet edip onun “çok ünlüyüm, dışarı çıkamıyorum” yanıtına “Hadi canım” diye karşılık vermesi, hem espritüel hem de ironik yaklaşımını yansıtıyor.
Erotik ve Duygusal Yoğunlukta Ustalaşmış Bir Kalem
White, hayatı boyunca deneyimlerin ve duyguların yazıya dökülmesinden hiçbir zaman utanmadı. The Loves of My Life: A Sex Memoir adlı kitabında geçmiş sevgililerini, arzularını ve kırılganlıklarını büyük bir açıklıkla anlattı. Keith McDermott’a duyduğu tutkulu aşkı ya da bir İskoç sevgilisini tarif ettiği bölümler, erotizmin ve estetiğin sınırlarında dolaşıyor.
“Peter Pan gibiydi,” diye yazmıştı McDermott için. “Ona olan arzumla yerlerde süründüğüm sahneleri hatırlamak bile istemiyorum. Bazen Tanrı’nın bir tezahürü gibi göründüğü olurdu bana.”
Edebiyat ve Yaşam Sevgisi
White yalnızca yazmadı, aynı zamanda okumanın gücüne de tutkuyla inandı. The Unpunished Vice adlı anı kitabında, kitapları bir “dünyaya geçiş pasaportu” olarak tanımladı. “Karakterler gerçek insanlardan daha gerçek, değerler ise gündelik hayatın silik ışığından çok daha parlak,” diyordu.
Edebiyatı bir yaşam biçimi olarak gören White, yazma eyleminin büyüsüne her zaman sadıktı:
“Bir kitap, özellikle Lolita gibi bir kitap okuduğunuzda, dünyada bir roman yazmaktan daha harika bir şey olmadığını hissedersiniz. Duyulara açık, canlı ve yazmaya hevesli hissedersiniz.”