Jean-Pierre Gibrat’nın uzun soluklu epik romanı Matteo’nun son cildi, Flaneur Book tarafından yayınlandı. Bu cilt, 1936-1940 arasındaki döneme ışık tutarak, karakterimizin içsel yolculuğunu ve yaşadığı zorlukları derinlemesine anlatıyor. Matteo, İspanyol siyasi polisinden kaçıp Fransa’ya göç etmiş, anarşist ve anti-militarist bir babanın oğludur. Roman, onun sürekli kaçışlarını, hapsedilme deneyimlerini ve dostluk, yoldaşlık, aşk ve aile arayışlarını konu alıyor. Savaşın yarattığı yıkım ve kimsesizlik içinde, Matteo sürekli olarak yeni yerlere göç ediyor, her durakta mezarlar kazıyor ve geçmişle geleceği bir arada deneyimlemeye çalışıyor.
Gibrat, Matteo’nun karmaşık karakterini ve yaşadığı olayları, tarihsel detaylara, karakter derinliğine ve şehirlerin atmosferine odaklanarak başarıyla aktarıyor. Kadın, genç, yaşlı, güzel, çirkin, obez, zayıf gibi farklı karakterler, okuyucunun hayatına kolayca dahil olabilecek, gerçekçi ve canlı portreler çiziyor. Bu karakterler, kalabalıkta rastlanan sıradan insanlara benziyor; bir metroda, otobüste, bir mağazada veya bulvarlarda karşılaşabileceğimiz kişiler gibi. Yazar, bu gözlemleri ince bir bakış açısıyla, adalet ve zarafetle anlatıyor. Matteo’nun hikayesi, sadece bir kaçış hikayesi değil, aynı zamanda mevcut durumun eleştirisi ve doğru olanı yapma çabasıdır. Yazar, karakterinin içinde bulunduğu karmaşık durumu, soykütüğü, arzu ve sorumluluklar arasında sıkışmış bir birey olarak tasvir ediyor.
Gibrat’nın kaleminden çıkan bu eser, okuyucuya unutulmaz bir yolculuk sunuyor. Roman, hem tarihi olayları hem de karakterlerin iç dünyasını ustalıkla harmanlayarak, okuyucuyu kendine bağlıyor ve düşündürüyor. Matteo’nun hikayesi, sadece bir roman değil, aynı zamanda insanlığın ortak deneyimlerini ve değerlerini sorgulayan bir metin olarak da okunabilir.
