Dosya

Rasputin: Kutsalın Gölgesindeki Şarlatan (II)

Yazının giriş kısmını okumak için buraya bakınız.

(IV)

Geldiği noktadan dönüş olmadığının farkında olan Rasputin tabiatıyla yukarıda andığımız seçeneklerden, birinci kadar zahmetli olmamakla birlikte, büyük ödül vadeden ikinci yolu seçer. Elinde sağlam bir referans mektubuyla 1903 yılında Petrograd’ı fethetmeye geldiğinde Rasputin 34 yaşında okuması yazması olmayan bir mujiktir. Referans mektubu Petrograd Tanrıbilim Akademisi müfettişi, Başpapaz Theofan’ın himayesine girmeye yeter. Geleneksel Kilise kabulüne karşı olduğunu, kendisini hiçbir aracıya gerek duymaksızın Tanrı’nın hizmetinde gördüğünü her yerde beyan etmesine karşın kısa sürede Kilise çevrelerinde saygınlık kazanır. Ancak esas başarıyı, tüm politik belirsizlikler, ekonomik kriz vb olumsuzluklara karşın Petrograd’ın vur patlasın çal oynasın havasından ödün vermeden yaşayan ‘cemiyet hayatı’na adeta balıklama dalışıyla elde eder. Danıştay üyesi bir mühendisin karısı olan Olga Loktina, Rasputin’in metresi olmakla kalmaz ona okuma yazma, dahası görgü dersleri verir.

İlgili Makaleler

Evinde düzenlediği ruh çağırma seanslarındaki gizemli, giderek mujik egzotizmine dayalı, bilinçli esrime ritüelleri kadın erkek herkesi baştan çıkarmaktadır: Kadınlar onu ilgiyle dinlemekte, ona yiyecekmiş gibi bakmakta, hatta kokusunu içlerine çekmektedirler. Hatta erkekler bile onun etkisi altına girmiştir. Rasputin ağzından her çıkan sözü Tanrı’nın kelamı görüp inanmaya hazır Petrograd sosyetesine istediklerini verir; gizemli olduğu kadar mistik hayalleri başarıyla pazarlar. Kerenski bu günleri şöyle anlatır: “Rasputin’in Petersburg’a gelişi, 1905’in ateşli günlerine rastlar. Kısa bir zamanda yıldızı parladı. Kendisi Kilise büyükleri tarafından misafir ediliyor ve o sıralarda ispirtizma seansları modasına tutulmuş olan mistik sosyetece elüstünde tutuluyordu.

Etkisinin ve başarısının temeli kadınlardı.”[1] 1905 yılının 1 Kasım’ında saray çevresine verilen bir davette çar II. Nikolay ve çariçe Aleksandra Fyodorovna’ya takdim edilen Rasputin rahat tavırları dikkat çekecektir. Daha sonra çar II. Nikolay günlüğüne Rasputin ile ilgili şu notu düşer: Tobolks vilayetinden bir Tanrı Adamı’yla, Grigoriy’le tanıştım. Bu tanışma Rasputin adına saraya girebilme, çariçe ve çarlık ailesine nüfuz edebilmek adına atılmış çok önemli bir adımdır.

Sibiryalı mujik ilk görüşte, çariçe Aleksandra Fyodorovna’nın ailesine çok düşkün, sinirli, batıl itikatları kadar aşırı mistik eğilimleri de olan, bu dünyanın gerçeklerinden çok ruhlar âleminden gelecek haberlere kulak veren, aşırı dindar bir insan olduğunu anlar ve tüm stratejisini çariçenin güvenini kazanma üzerine inşa eder. Troyat’ın ifadesiyle Rasputin, daha ilk karşılaşmalarında çariçenin gözlerini öteki dünyadan gelecek işaretlere çevirmiş bir kadın olduğunu hemen anlamıştır.

Alman soyundan Protestan bir prenses olan Alix von Hessen-Darmstadt, Nikolay ile evlenebilmek için Ortodoks Mezhebi’ni seçer ve Aleksandra Fyodorovna adını alır. Zamanla inancı kuvvetli bir Ortodoks olmanın ötesinde, bağnazlık düzeyine varan dini eğilimleri ortaya çıkan Çariçe’nin sarayı, sözde mistikler, şarlatan iyileştiriciler, şüpheli müneccimlerden oluşan sahtekârlara ev sahipliği yapmaya başlar. Kerenski, dört kız doğurduktan sonra sağlığı bozulan çariçenin tahta varis olacak bir erkek çocuğu doğurabilmek için “şarlatanlara, büyücülere, üfürükçülere”[2] başvurduğundan söz eder. Rasputin Petrograd’a geldiğinde kulağına fısıldananlardan ve keskin gözlem yeteneği sayesinde, çar II. Nikolay’ın, askerlik ve yönetim alanlarında hiçbir yeteneği olmayan, içine kapanık, kararsız ve başta eşinin telkinleri olmak üzere, kolaylıkla etki altında kalabilen bir insan olduğu hemen anlar.

Çariçeyi tinsel olarak kendine bağlamanın, giderek bir numaralı müridi haline getirmenin, aynı zamanda zayıf kişilikli Nikolay’ı kolayca kontrol altında tutmanın da ötesinde, çarlığın sınırsız gücünü elde ederek Rusya’yı idare etmek anlamına geldiğini kavraması ise uzun sürmez. Zaman içinde görüleceği gibi öngörülerinde tümüyle haklı olduğu ortaya çıkacaktır. Kaldı ki, “otoriter mizaçlı, coşkun tabiatlı bir kadın olan çariçe, Tanrı’nın kendisine bir görev verdiğine inanıyordu. Bu da Rus otokratik mirasını olduğu gibi koruyarak oğlu çareviçe aktarmaktan ibaretti.”[3] Hanedan’a Tanrı’nın ‘seçilmiş’ bir kulu olduğunu gösterebilecek ilk fırsatı 1907 yılının Ekim ayında yakalar: Çar’ın tek erkek varisi zayıf bünyeli hemofili hastası, küçük Aleksey, düşerek yaralanır. Aleksandra Fyodorovna’nın soyundan kazanılmış kalıtımsal hastalığı nedeniyle annesi ve babası ciddi biçimde bu yaralanmadan endişe duyarlar. Çocuğun durumu kötüleşir, doktorlar çaresizdir; imparatoriçe son çare olarak Rasputin’i davet eder.

Gece yarısı saraya varan Rasputin yatağın başucuna oturur ve dua etmeye başlar. Çocuğa bir kere bile elini sürmez. Fakat ona yoğun biçimde bakar. Çareviç ertesi sabah iyileşmiş olarak annesine gülümser. Bu sözde tedavi gösterisi, zaten yaşama dair her şeyi Tanrı’nın bir lütfü olarak imparatoriçe için adeta bir işaret fişeğidir: Rasputin ise, onun gözünde, hayalindeki Rusya’nın doğal temsilcisidir.

Henüz Petrograd’a geleli beş yıl bile olmamıştır ama Rasputin kentin en seçkin burjuvaları gibi konforlu bir yaşam sürmektedir. Varlıklı hamileri her türlü giderini karşılamakta bir dediğini iki etmemektedirler; evi sürekli çoğunluğunu kadınların oluşturduğu müritleriyle dolup taşar. Bu kutsanmış varlığın bir dokunuşuyla, insanın adeta içine işleyen bakışlarıyla rahatlamak, kötücül güçlerin tutsaklığından kurtulup şifa bulmak mümkündür. Rasputin’in dairesinin kapısı kısa yoldan ‘hac ziyareti’ yapacak herkese açıktır.

Gündüz saatlerinde yapılan bu yorucu mesai yerini, akşam saatlerinde başlayan ve genellikle sabaha kadar süren içki eşliğinde farklı kadınlarla, zaman zaman üstüne para ödedikleri, yatak âlemlerine bırakmaktadır. Halk arasında, onun olağanüstü boyutları olan bir cinsel organa sahip olduğu söylentisi yayılır. Onun lütuflarından yararlanan kadınlar, organı bir satyros’unki gibi olmasına rağmen, onun bir azizin kalbine sahip olduğunu söylemektedirler. Çevresindekilere her fırsatta, arınmak için günah işlemek ve pişman olup nedamet getirmek gerektiği şeklinde formüle ettiği kendi tarikat etiği hakkında vaazlar verir. İmparatorluk ailesinin günah çıkartıcısı piskopos Theofan, imparatoriçenin görevlendirmesi üzerine Rasputin ile yaptığı görüşmenin sonuçlarını açıklarken, onun Çar ve Çariçe’yle Rus ulusunu kesin olarak uzlaştırmak amacıyla, Tanrı tarafından seçildiğinden emin olduğunu söyler.

Bu arada, Rasputin’in ‘ermiş’ unvanıyla onurlandırılmasının gerekli olduğunu belirtmeyi de ihmal etmez. Kerenski, çariçenin mujik vaize bakışını şöyle özetler; “Rasputin, Çariçenin Rusya deyince aklına gelen şeye bütünüyle uyuyordu. Rasputin, tahtla köylüler arasındaki ”’kutsal birleşmenin’” bir sembolüydü ve dolayısıyla Tanrı tarafından gönderilmişti.”[4] Ancak diğer yandan çılgın ve fütursuz yaşamı hakkında ayyuka çıkan söylentiler, halk arasında onun uçkur düşkünü sözde bir kâhin, gerçek bir şarlatan ve aslında ahlaksız, sakallı bir teke olduğu görüşünü kuvvetlendirir. Hakkında yayılan bu olumsuz söyleme karşın, papazlık unvanı alabilmek için gereken duaları ezberlemekten aciz, İncil’i değil hatmetmek, baştan sona okuyacak sabrı dahi gösteremeyen Rasputin’nin müritleri günden güne artmaktadır. 1909 yılında, memleketi Pokrovskoye’den dönüşünde uğradığı Tsaritsın’den ayrılışı kitlesel bir ‘Rasputin histerisi’ne dönüşür: Şehri terk ettiğinde, iki bin kişi dualar ederek ve ilahiler söyleyerek tren garına kadar kendisine eşlik eder.

Ancak dönüşünde kötü sürprizler aziz starets Grigoriy’i beklemektedir; birkaç kadın tarafından yapılan ‘sıradan’ tecavüz, sarkıntılık şikâyetlerinin üzerine Çarlık sarayı çalışanlarından gelenler de eklenince, aziz starets’in tedirginliği artar. Ancak ‘aziz’in korkmasını gerektirecek bir neden yoktur; Rasputin’in saraydaki odasında kendisini kirlettiğini ve başka kadınlarla da ilişkisi olduğunu açıklayan Aleksey’in dadısı çariçe tarafından iki ay görevinden uzaklaştırılır: ‘Aziz’in şansı bir kez daha yaver gitmiş, bu ‘saldırıyı’ da, yara almadan atlatmıştır.

Sözde aziz kimliğine uygun düşen bir yaşam tarzı sürmediğinin kendisi de farkında olsa gerektir ki, onurlandırma sürecinde katkısı olacağını düşündüğü bir hac ziyareti gerçekleştirir ve 1911 yılında Kutsal Topraklar’a gider. Dönüşünde, Petrograd’a hakkında ayyuka çıkan söylentiler nedeniyle zor günler geçirse de, hanedanın ve Rusya’nın selameti için Tanrı tarafından görevlendirildiğine inandığı Rasputin’i himayesine alan imparatoriçenin koruma kalkanı sayesinde ayakta kalmayı başarır: Aleksandra Fyodorovna için bundan böyle Rasputin Tanrı tarafından çarlık ailesini ve Rusya’yı koruması için gönderilmiş ikinci bir Mesih’tir.

Kaldığı yerden fütursuz yaşamına devam eden Rasputin, çariçenin kendisine hitaben içtenlikle kaleme aldığı, çoğunlukla ailesi ve Rusya için duasını, giderek yol gösteren tavsiyelerini istediği mektuplarını ne kadar önemli bir insan olduğunu göstermek için bir iki kişiyle paylaşır. Bu masum yazışmaların Petrograd semalarındaki yankısı ise farklı olacaktır: Başkent’te yapılan sohbetlerde imparatoriçe’nin Sibiryalı mujik ile olan ‘yakın ilişkisi’ giderek daha sık gündeme gelmeye başlar.

Bunun üzerine Çar gazetelerin Rasputin’in adını yazmalarını yasaklar ancak, Liebman’ın ifadesiyle, “Oysa bu adamın adı ağızlarda sakız haline gelmişti(r)”[5] Bu kez 1912 yılının Ekim ayında yaşanan bir olay Sibiryalı mujike hanedan nezdinde, itibarını tazeleme olanağı verir. Hemofili hastası Aleksey’in Polonya’ya yapılan bir gezi sırasında yaralanma sonucunda hastalanması üzerine Rasputin’e haber verilir. Bu kez ateşler içinde yanan ve nabzı aşırı yükselmiş hasta çocuğa ulaşması uzun zaman alacağından Rasputin bulunduğu yerden adeta bir esrime seansını takip eden telepatik yöntemle Çareviç’in acısını kendine çeker ve onu iyileştirir. Daha sonra bu sahneyi kızı şöyle betimleyecektir: Acı içinde can çekişiyor gibiydi. Öleceğinden emindim. Çok uzun bir süre sonra gözlerini açtı ve gülümsedi. Bu olayın çariçe üzerinde nasıl bir etki bıraktığını kestirmek zor olmasa gerektir. Oğlu ikinci kez ermiş mujik tarafından hayata döndürülen Aleksandra Fyodorovna, eşine her fırsatta, Rasputin gibi Tanrı’nın seçilmiş, sevgili bir kulu tarafından kollandıklarını dillendirmekte; onun, bilhassa devlet işlerinde, kehanete varan öngörü ve tavsiyelerine uyması gerektiğini telkin etmektedir. Çariçe Fyodorovna, bir yandan Rasputin’den hiç haz etmeyen I. Nikolay’ın annesi ana imparatoriçe ile mücadele ederken, diğer yandan eşinden, Duma’dan ‘sözde ermiş’ hakkında yükselen çatlak seslere kulak asmamasını istemektedir.

Birinci Dünya Savaşı öncesindeki iki yıllık dönemde Rasputin’in devlet işlerine ilişkin olarak alınan kararlarda, çar üzerindeki dolaylı etkisi belirgin biçimde görülmektedir. Savaş sırasında askeri harekâtlar nedeniyle saraydan uzaklaşan çarın yerine, giderek Rusya’yı sahiplenme tutkusu artan çariçenin geçmesiyle, bu etki zirvesine çıkmış ülke adeta bu dönemlerde Rasputin tarafından yönetilir hale gelmiştir.[6] Rabinowitch bu dönemi şöyle tasvir eder: “Eşi ve vicdansız telkinci Rasputin dışında kimsenin tavsiyelerine kulak asmayan çar, 1915 Ağustos’unun sonlarında başkentten ayrılarak geri çekilen askerlerin komutasını almaya gitti.

Bu başarısız adım, Çar’ın kendisini gittikçe kötüleşen askeri durum içinde eleştirilerin odağı haline getirmesi ve hükümetin kaderinin Çariçe ile başdanışmanı Rasputin tarafından yönetilen entrikacılar grubunun ellerine bırakılması gibi kötü sonuçlar doğurdu. O günlerde Petrograd’da gündemde olan siyasi entrikaların modern tarihte eşi benzeri yoktur. Çariçe ve Rasputin’in kararıyla hükümet bakanları sık sık değişiyordu.”[7] Aynı dönemde yaşananlara ilişkin olarak Kerenski’nin gözlemleri de benzerdir: “Okuyup yazma bilmeyen Rasputin’in, kalemiyle kâğıda yaptığı işaret bir yere memur girmek için yetiyordu.

Rasputin’in seks âlemleri ve sarhoşlukları üzerine söylentiler durdurulamıyordu.”[8] Ancak daha fazlasını isteyen Rasputin, 1914 yılında imparatorluk konutunun çok yakınında bir eve taşınır. Artık sabahın erken saatinden itibaren kapı önünde biriken iş takipçileri, tavsiye mektubu bekleyenler, akla hayale sığmayan konulardaki ricacılar, hayır duasını almak için bekleyenlere ilaveten, aziz insanın yorulmak bilmeyen cinsel gücünün ününe kapılıp gelmiş kadınlar da vardır. Korumaları, sekreteri ve yardımcılarıyla birlikte kalabalıklaşan evi, adeta İmparatorluk sarayının bekleme odası gibi çalışmaktadır.

Çar ailesi

Kutsal bir mekân olarak görülen evi her gün üç yüz dört yüz kişi tarafından ziyaret edilmekte, meclisten vekiller, kalantor burjuvalar ve iş adamları işlerinin Rasputin’in çarpık çurpuk harflerden oluşan okunmaz yazısıyla yazdığı referans notlarıyla çözüldüğünü görünce hem şaşırmakta hem de mutlu olmaktadırlar. Bu dönemde Rasputin daha fazla günah işleyip akabinde arınarak sevaba girebilmek için alkol tüketimini artırır: Bazı günler, kendini kaybetmeksizin, tek bir öğünde altı litre şarabı gövdeye indirmektedir. (…) Havanın kararmasıyla birlikte, sanki başka bir adam olmaktadır. Boğazı kurumakta; cinsel organı yerinde duramamaktadır. Şeytan onu baştan çıkarmaktadır. Sabaha kadar süren çılgın partilerde beraber olduğu kadınların sayısını ertesi gün hatırlayamaması, cinsel gücü hakkında yayılan söylentilere uygun düşmekte, ününe ün katmaktadır. Hanedanın ve Rusya’nın geleceği için savaş karşıtı bir tutum benimsediğini dillendiren Sibiryalı mujik, Devrin, her türlü aşırılığı yapma devri olduğunu düşünmektedir. Rusya savaşa girerek bir çılgınlık yaptığına göre, o da her türlü çılgınlığı yapabilir demektir. Çünkü o, sarhoşken bile, Tanrı tarafından açıkça desteklenmektedir.

(V)

Rasputin’in Petrograd’da hanedana takdim edilmesinden, 1916 yılı sonunda kurulan bir tuzak ile öldürülmesine kadar geçen yaklaşık on bir yıllık süre boyunca yaşadıkları göz önünde bulundurulduğunda, Tanrı’nın ‘seçilmiş’ bir kulu olarak ona atfedilen sözde yetenekleri, zaman zaman zorunlulukların da dayatmasıyla, çeşitlendirmeye çaba harcadığı görülüyor. Diğer yandan, düşünce ve davranışlarıyla Hıristiyanlık inancının kutsal saydığı değerlere karşı çıktığı, Ortodoks Kilisesi’nin ahlak ilkelerine tümüyle ters düştüğü halde, ruhban eliti ile kurduğu ‘kurnazca’ nitelendirilebilecek ilişki sayesinde ayakta kalmayı başarması ise şaşırtıcıdır.

Kuşkusuz bu başarıda insanların zaaflarından yararlanarak, bunları zamanı geldiğinde adeta bir silah gibi kullanabilme yeteneği kadar; şifacı, bilge, ermiş, kâhin, mistik, aziz gibi farklı kimliklere özgü kimi niteliklerden ustalıkla harmanlandığı rolü büyük bir başarıyla oynayabilmiş olmasının da önemli etkisi vardır. Yaşadığı dönemde Rasputin’e atfedilen ‘yetenekler’ arasında makul ve gerçeğe en yakın gözükenin ‘keskin bir gözlem gücü’ olduğu söylenebilir. Kuşkusuz, kendisi adına, doğru seçim yapmasına olanak veren bu gözlem gücünün, hızlı ve yerinde karar alabilme yetisiyle desteklenmesi de önem taşıyordu. Kerenski bu görüşümüzü doğrular biçimde şu yargıda bulunuyor: “Rasputin’in İmparator sarayına mujik kıyafetiyle gelmesi ve mujik gibi davranması onun büyük ustalığıdır. Korkunç bir sezgisi olan bu ”’kutsal şeytan’” İmparator ailesinin eğilimini hemen anlayıvermişti.”[9] Rasputin’in çok sayıda örneği olan gözlem gücüne en çarpıcı örneklerden birisi, o dönemde tedavisi bilinmeyen hemofili hastalığından muzdarip olan taht varisinin, ‘sıra dışı bir tedavi’ye ihtiyacı olduğunu görmesi ve çariçenin oğluna olan zafiyetini de tartarak ona göre pozisyon almasıydı. Kuşkusuz Rasputin, çareviçin hastalığını tedaviye soyunduğunda, başta imparatoriçe olmak üzere çarlık ailesinin, kendisine sarsılmaz bir güvenle inandıklarının farkındaydı. Çocuğun aniden ortaya çıkan her iki rahatsızlığında da, kumar oynamış ve şansı yaver gittiği için de kazanmıştı. Ancak taht varisinin 1912 yılındaki ilk tedavisine gelinceye kadar Çariçe’nin güvenini kazanarak aileye nüfuz edebilmesinde, Tanrı’nın gücünü kullanan bir ‘şifacı’ rolünü başarıyla oynamasının önemi büyüktü.

1916 yılına gelindiğinde Rasputin ile çariçe arasında sıkışmış olan II. Nikolay üzerindeki baskıdan bunalmış haldedir. İç politika alanında yaşanan gelişmelerin iktidarını uçurumun kenarına sürüklediğinin farkındadır; ancak hiçbir zaman suçu kendisinde aramaz. Sürekli biçimde sorunları çözmek yerine ötelemek, o da mümkün değilse yüzleşme yerine kaçma yolunu seçer. Niyeti olmadığı halde birliklere komuta bahanesiyle sık sık başkentten uzaklaşır. Rasputin hakkında ayyuka çıkan söylentiler çarı rahatsız etmektedir. Nikolay’ın I. Dünya Savaşı’nın tüm hızıyla sürdüğü dönemde yaşadığı sıkıntıları Rasputin’in verdiği akılla aşma imkânı olmadığını anladığına dair çok sayıda ipucu vardır: Çar artık iktidarına musallat olan ‘bu Tanrı Adamı’ndan kurtulmak gerektiğinin farkındadır.

Çarın bu kökten çözüm arayışlarında önündeki en büyük engel, hurafeler kadar mucizelere de inanmaya hazır olan, Rus Ordusu’nun cephedeki başarısızlıklarına koşut biçimde artan iç huzursuzluklar karşısında daha fazla ‘kutsal şeytan’dan medet umar hale gelen çariçedir. Rasputin’in sonu beklentilere paralel biçimde gerçekleşir. 1916 yılının 16 Aralık günü Çar’ın yeğeninin kocası prens Feliks Yusupov, Çar’ın kuzeni grandük Dmitri Pavloviç ve Duma üyesi V. M. Purişkeviç tarafından kurulan tuzağa düşerek öldürülür ve cesedi Neva nehrine atılır. Çar bir seyahat dönüşü Rasputin’in ölüm haberini aldığını kendini giderek ağırlaşan bu yükten kurtulduğu için hafiflemiş hissetmiştir.

Çariçeyi fazla üzmemek için kayıptan duyduğu memnuniyeti açıkça ifade etmemekle birlikte rahatlar: Saray komutanı Voyeykov’a göre Rasputin’in öldüğünü öğrenen Hükümdar, bacaklarının uyuşukluğunu gidermek için birkaç adım atarken ıslık çalmaktan kendini alamamıştır. Grandük Pavel de, bu haberin ertesi günü, II. Nikolay’ın şaşırtıcı derece de sakin göründüğünü ileri sürmektedir. Hatta yüzünde belli bir mutluluk ifadesi bile okunmaktadır. Kaldı ki onu yaşanması beklenen bu olayda en çok üzen, isyan ettiren, Rasputin’in öldürülmesi değil, onun İmparatorluk ailesinin iki üyesinin katılımıyla öldürülmüş olmasıdır.

Sonuç Yerine

Sibiryalı mujik Rasputi’nin 1916’da öldürülmesi ve Rusya’daki 300 yıllık çarlık rejiminin 1917 yılındaki yıkılışının ardı ardına gelen 100. yıldönümleri nedeniyle, tüm önemli yıl dönümlerinde olduğu gibi, çok sayıda yeni yayın geçtiğimiz yıl piyasaya çıktı. Grigoriy Rasputin hakkında yapılan nitelikli çalışmalar kadar, özellikle sanal âlemde bir yandan hanedan üyelerinin ‘Bolşevik Çeteciler’ tarafından infazını olabildiğince dramatize etmeyi amaçlayan, sonradan renklendirilmiş görsel malzeme re/print edilirken, diğer yandan Zeitgeist’e uygun düşen bir ‘akıl’la kotarılmış ‘imaj güncelleme’ çabalarının devreye girdiği görülüyor.

Aslında Rasputin’in, ‘hiç de bize daha önce anlatıldığı gibi olmadığı, gözlerinde farklı bir ışığın parıldadığı bu Tanrı kulunun, çar ailesine yardım etmekten, hemofili hastası zavallı Aleksey’e derman olmaktan başka bir amacı olmadığı’ yolunda kurulan cümleler, tarihsel bir kişilik olan Grigoriy Rasputin’i ve dolayısıyla hanedanı mitleştirme çabalarına uygun düşmektedir. Diğer yandan, kendisine doğaüstü güçler atfeden bir şarlatanın, hiçbir kural tanımadan, müritlerinin sırtına basa basa yükselmesi, her zaman başrol oyuncusu olduğu orji seanslarından kalan vaktinde Rusya’yı kurtarmaya soyunması, ona bu olanağı altın tepsi içinde sunan son hanedanın, daha iyi tanınması açısından büyük önem taşımaktadır. Kaldı ki, bu süreçte yaşananları Rasputin’in kehanetine bağlamak tarihsel gerçekleri ucuz bir melodrama dönüştürmekten başka bir şeye yaramamaktadır.

Tarihsel gerçek, yozlaşmış bir yönetim erkinin köhnemiş kalıntıları üzerinde ayakta durmaya çalışan çarlık rejiminin sonunun Rasputin’in kaderine benzer olması ve ‘Tanrı Adamı’nın ölümünden bir yıl sonra yıkılmasıdır. Ancak ‘Tarih’ her zaman bizi şaşırtacak sürprizlerle doludur: Ortodoks Kilisesi Rasputin’e, 2000 yılında ‘azizlik’ mertebesine yükselttiği son hanedanın üyelerine davrandığı kadar ‘adil’ davranmamış, yaşadığı süre boyunca koruyup kolladıkları, peşinden sürüklendikleri biraderine sırtını dönmüştür.

[1] Kerenski, 1967: 129.

[2] Kerenski, 1967, 126.

[3] Liebman, 2017, 22.

[4] Kerenski, 1967: 131.

[5] Liebman, 2017, 39.

[6] Kuşkusuz bu dönemde cereyan eden ekonomik, toplumsal ve politik olayların arka planında Protopopov, Stürmer gibi çok önemli isimler yer almaktadır. Ancak anılan döneme ilişkin olayların ayrıntılı dökümü bu ‘Sunuş’un sınırlarını aştığı için bu konu başlıklarına hiç girilmemiştir. Rasputin hakkında bilgilerin de yer aldığı özlü bir yaklaşım için Liebman, 2017 86-90 (Çarlığın Kocayışı) başlıklı bölüme bakılabilir.

[7] Rabinowitch, 2014: 24.

[8] Kerenski, 1967: 135.

[9] Kerenski, 1967: 133.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu