Oğuz Atay’ın 1970’te yayınlanmış, Türk edebiyatının en önemli ve tartışmalı eserlerinden biri olan “Tutunamayanlar” romanı, İletişim Yayınları tarafından özel bir ciltli baskıda yeniden okuyucuya sunuluyor. Bu yeni yayın, romanın ilk kez uzun yıllar sonra, orijinal haliyle ve dikkatli bir titizlikle hazırlanmış bir tasarım eşliğinde okuyucuya ulaşmasını sağlıyor. Romanın tanıtım bülteninde yer alan ilk cümle, okuyucunun dikkatini çekmeyi amaçlayan çarpıcı bir tanımlamayla başlıyor: “Tutunamayan (disconnectus erectus): Beceriksiz ve korkak bir hayvandır. İnsan boyunda olanları bile vardır.” Bu absürt ve ironik giriş, romanın temel özelliklerinden biri olan mizah anlayışını ve karakterlerin iç dünyasındaki çelişkileri ön plana çıkarıyor. Edebiyat eleştirmeni Berna Moran, “Tutunamayanlar”ı…
Yazar: Edebi Bülten
Cevat Çapan, Yapı Kredi Yayınları aracılığıyla yeni şiir kitabı Sürgünler Ayrılıklar’ı okuyucuyla buluşturdu. Şairin daha önceki toplu şiirler kitabı Bana Düşlerini Anlat’ın ardından bu yeni yapıtı da Yapı Kredi Yayınları’nın desteğiyle yayımlanmış oldu. Sürgünler Ayrılıklar, Çapan’ın son dönem şiirlerinden seçki niteliğindeki eserlerini barındırıyor. Kitabın dikkat çeken bir bölümü olan “Yarım Kalmış Bir Şiir Antolojisi”nde, şair, Türk şiirindeki çağdaşlarını, birer resim gibi yan yana getirerek okuyucuya sunuyor. Kitabın ilk kıtası, Çapan’ın şiir anlayışını ve temasını özetleyen bir nitelik taşıyor: “Bu yaz da zeytin ağaçlarına bakarak / geçirdik güneşli günlerimizi, / zeytin tanelerinin kararıncaya kadar / güneşi içlerinde nasıl gizlediklerini.” Bu dizeler,…
Murat Özsan’ın “Şişedeki Gemi” romanı, Alakarga Yayınları aracılığıyla okuyucuya sunulmuş ve edebiyat dünyasında merak uyandırmayı hedefliyor. Roman, bir annenin ölüm döşeğindeki itirafıyla başlayan ve bir kızın hayatını derinden etkileyecek bir gerçeği keşfetmesine yol açan karmaşık bir anlatıya sahip. Damla adındaki karakter, annesinin pankreas kanseri teşhisiyle sarsılırken, ailesinin geçmişine dair şok edici bir sırrı öğrenir. Bu sır, onun bildiği her şeyi sorgulamasına neden olur ve onu yarım asır öncesine, tutkulu bir aşka, aile bağlarının gölgesinde alınan karanlık kararlara ve yıkıcı sonuçlara sürükler. Romanın temelinde, aile sırlarının, aşkın ve affetmenin sınırlarını sorgulayan güçlü bir tematik yapı yatar. “Şişedeki Gemi”, okuyucuyu geçmişin karanlık…
Osman Cemal Kaygılı’nın yeni kitabı “Akşamcılar”, Everest Yayınları tarafından yayımlanarak Türk edebiyatına yeni bir soluk getirdi. Yazar, 1910’lu yıllardan itibaren eser vermeye başladığı dönemde, Cumhuriyet’in ilk yıllarında İstanbul’un yaşamını, halk kültürünü ve gündelik hayatın iç yüzünü ustalıkla yansıtan önemli isimlerden biri olarak kabul ediliyor. Tiyatro, roman, araştırma ve anı gibi farklı türlerde eserler kaleme alan Kaygılı, İstanbul’un sokaklarını, kahvehanelerini, esnafını ve sıradan insanlarını gözlemleyerek, dönemin mizah basınındaki yazılarıyla halk dilini edebiyata kazandırmıştı. Onun eserlerindeki mizah, sadece eğlence aracı olmanın ötesinde, toplumun alt sınıflarının hayata tutunma biçimlerini de yansıtıyordu. Kaygılı, “şehir halkbilimcisi” gibi titizlikle yaptığı gözlemlerle İstanbul’un, modernleşmenin etkisiyle değişen, taşralı…
T.M. Logan’ın dünya çapında milyonlarca okuyucuya ulaşan ve 20 farklı dile çevrilen etkileyici romanı Anne, edebiyat dünyasına Çiğdem Köfüncü’nün çevirisiyle yeni bir soluk getiriyor. Roman, cinayetle suçlanıp hüküm giymiş olmasına rağmen özgürlüğüne kavuşan Heather karakteri üzerinden, aile bağlarının karmaşıklığını ve bir insanın masumiyetini kanıtlamak için verdiği mücadeleyi gözler önüne seriyor. Hikaye, Heather’ın kocasının ölümünden sonra yaşadığı çalkantılı süreçlerle başlıyor. Kendisini gölgelerin içinde, yas tutan oğulları arasında yabancı hissederken, onların affını kazanmak ve onlarla yeniden bir araya gelmek için çabalıyor. Ancak bu beklenmedik cinayet, Heather’ın hayatını tamamen değiştiriyor. Evlatlarını kaybetme korkusuyla boğuşurken, geçmişin sırlarını ve karanlık yalanlarını ortaya çıkarmak zorunda kalıyor.…
Antonio Scurati’nin son romanı “M. Yüzyılın Oğlu”, İtalya’nın 20. yüzyılını, özellikle de faşizm dönemini farklı bir perspektiften ele alıyor. Bilgi Yayınevi tarafından yayımlanan bu eser, okurlara Mussolini’nin hayatını ve faşizmin doğuşunu, siyasi ve ideolojik filtrelerden arındırılmış bir şekilde sunuyor. Roman, Mussolini’nin kendisini “terhis edilenlerin koruyucusu”, “yol arayışında kaybolan” olarak tanımlamasıyla başlıyor. Bu ifade, karakterin içsel bir karmaşayla, toplumsal bir dönüşümün önünü açma sorumluluğunu üstlendiğini gösteriyor. Scurati, Mussolini’yi sadece bir siyasi lider olarak değil, aynı zamanda zamanın kokusunu alan, “vahşi bir canavar” olarak tasvir ediyor. Bu canavar, İtalya’nın siyasi iklimini – siyasi açıdan yetersiz kalan, beceriksiz ve suç ortaklığı yapanılımlardan bıkmış…
M. Özgür Mutlu’nun yeni romanı Ten Alfabesi, İthaki Yayınları’ndan çıktı. Roman, adalet ve hakikat arayışına tutkun bir karakter olan Ferit’in, bir gazetede yayımlanan yazısının ardından Koza’da başlayan sıra dışı bir yolculuğunu konu alıyor. Ferit’in bulunduğu bu mekan, hem bir hastane hem de bir cezaevi arasında bir yerde duruyor; devletin şefkat ve tahakküm arasındaki ince çizgiyi bulanıklaştıran, tuhaf bir yapı sunuyor. Bu durum, iyileştirme söylemleriyle kapatılmış kapıların ardında özgürlüğün nerede bittiğini ve itaatin nerede başladığını ayırt etmenin giderek zorlaştığını gösteriyor. Mutlu, Ten Alfabesi’nde görünmez bir tel örgü içinde yaşayan, sınırların farkına varan insanların hikayesini anlatıyor. Roman, devletin bedeni ve zihni aynı…
Annie Ernaux’un yeni romanı Karanlık Atölye, Can Yayınları aracılığıyla Siren İdemen’in çevirisiyle okuyucuya ulaşmaya hazırlanıyor. Bu eser, yazarın uzun yıllar boyunca tuttuğu bir yazı günlüğünden derlenmiş, kendi kendini keşfetme sürecinin içten bir portresini sunuyor. Ernaux, bu günlüğün sayfalarında, toplumun kendisine yüklediği beklentilerden arınmaya, kendi bakış açısını geliştirmeye ve yazarlık arzusuna tutunmaya çalışan bir bireyin mücadelesini gözler önüne seriyor. Karanlık Atölye, sadece yazarın edebi evrimini anlamak isteyenler için değil, aynı zamanda yazma eyleminin kendisiyle yüzleşmeyi hedefleyen okurlar için de önemli bir çalışma. Günlükteki düşünceler, serzenişler, terk edilmiş projeler ve yeniden doğan fikirler, Ernaux’nun içsel çatışmalarını ve yazma sürecindeki karmaşıklıklarını derinlemesine anlamak…
Eliza Victoria’nın “Sakinler” adlı romanı, Livera Yayınevi tarafından Şafak Tahmaz’ın çevirisiyle okurlarla buluştu. Roman, ölümsüzlüğün getirdiği yük ve ahlaki ikilemler üzerine kurulu, sürükleyici bir anlatıya sahip. Hikaye, büyülü güçlere sahip bir ailenin, sonsuza dek yaşama arayışıyla, başkalarının bedenlerini ele geçirme yeteneklerini kullanarak başlayan ve trajik sonuçlara yol açan bir macerayı konu alıyor. Aile içindeki yasaklanmış bu gücün kullanımı, genç üyelerin hayatlarını altüst ediyor. İki kuzen, aile içindeki bir istismardan kaçmak amacıyla bu yasağı çiğnerken, yeni bedenlerinde geçmişin karanlık sırlarını ve suçlarını keşfediyorlar. Eylemlerinin beklenmedik sonuçlarıyla yüzleşen kahramanlar, geçmişleriyle hesaplaşmak veya yeni bedenlerinin yükünü üstlenmek arasında bir seçim yapmak zorunda kalıyorlar.…
Vladimir Nabokov’un “Ada ya da Arzu” romanı, İletişim Yayınları tarafından Fatih Özgüven’in çevirisiyle okuyucuya sunuluyor. Bu eser, yazarın kendine özgü üslubu ve karmaşık anlatımıyla dikkat çeken bir yapıt olarak kabul ediliyor. Roman, hafızanın gücü ve geçmişe duyulan özlem temalarını işliyor. Nabokov, okuyucuyu, çocukluk anılarının ve “altın çağı”nın kalıcı hatıraları olarak sakladığımız deneyime davet ediyor. Bu temel düşünce, yazarın olağanüstü şiirselliği ve geçmiş ile güncelin bir arada yaşatılma çabasıyla korunuyor. Hikayenin merkezinde, Van ve Ada adlı iki karakter yer alıyor. Van ve Ada, çocukluk aşklarını hayatlarının her alanına yayarak, kendilerini neredeyse bir cennette gibi hissetmek istiyorlar. Ancak Nabokov, bu idealize edilmiş…