Aslında sorunun yanıtı basit; Naziler amaçlarına ulaşabilmek için her şeyi, çoğu kez çarpıtarak, propaganda malzemesi haline dönüştürme konusunda büyük beceri sahibiydiler. Joseph Goebbels’in başında olduğu Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanlığı’nın kuruluş amacı da buydu.
Nazilerin Yeniden Tarih Yazımı
Bakanlığın halkı aydınlatmak adına giriştiği büyük propaganda projelerinin hemen hepsi nasyonal sosyalist diktatörlüğün amacına uygun düşecek şekilde kurgulanıyordu. Bu kurguların en çarpıcı olanlarından biri, Geç Ortaçağ ve Erken Yeniçağ Avrupası’nda, önemli bir bölümü Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu topraklarında yaşanan cadı avlarının üzerine geliştirilen usdışı söylemdi.
III. Reich’ın en önde gelen simalarından Heinrich Himmler’e göre, ‘Cadı Avı Çağı’ olarak tanımlanan yaklaşık üç yüz elli yıllık dönemde (1430-1780) imparatorluk topraklarında yaşanan sürek avı, aslında Katolik Kilisesi tarafından Alman halkının Cermen mirasını yok etmeye, hafızalardan silmeye yönelik bir komploydu; tabiatıyla bu komplo Yahudi cemaatinin desteği olmadan sürdürülemezdi. 1935-1944 yıllarını kapsayan dönemde Cermen geçmişi hafızalardan silmeye yönelik komployu ortaya çıkarmak amacıyla yapılan araştırmalarda çok sayıda akademisyen-bilim insanı görev yaptı ve cadı avı sürecine ilişkin otuz binin üzerinde doküman toplanıp, Hexenkartothek olarak tanımlan bilgi (fişi) bankası oluşturuldu.[1]
Bu örneğin de gösterdiği üzere Naziler tarih yazmak için geçmiş dönemin mirasını değiştirmeyi gerekli görüyorlardı.
Yeni Bir Mozart Yaratmak
Biz tekrar bu yazının kısaca tanıtmayı amaçladığı kitaba dönelim. Propaganda Bakanlığı’nın nasyonal sosyalist kültürü yüceltmek adına attığı en önemli adımlardan biri, Avusturyalı besteci W.A. Mozart’ı, tüm dünyada kabul görmüş olağanüstü şöhretinden faydalanarak, arî Alman ırkının müzik alanındaki en yüce temsilcisi payesiyle onurlandırmaktı.
Bu bağlamda Naziler iktidara geldikleri 1933 yılından başlamak üzere İkinci Büyük Paylaşım Savaşı’nın sonuna kadar (1945), besteciye sahip çıkarak, Mozart kimliği üzerinden kendilerine yeni bir kültür ikonu yaratmak için büyük çaba sarf ettiler. Bu amaçla tarihsel gerçekleri tahrif etmekten kaçınmadılar. Mozart’ın eserleri, özellikle de operaları içindeki semitik, masonik unsurları temizleme adına eserlerine müdahale etme yolunu seçtiler.
Müzisyen ve Alman Müziği uzmanı araştırmacısı Erik Levi Mozart ve Naziler – Üçüncü Reich Bir Kültür İkonunu Nasıl Kullandı başlıklı çalışmasında, tüm bu yeni bir Mozart yaratma projesini tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Bu bağlamda, Nazilerin iktidara gelmesinden 1938 yılı Mart ayındaki Avusturya’nın ilhakına (Anschluss) kadar geçen sürede Mozart’ın eserlerinin, ölüm-doğum yıldönümleri gibi, farklı vesilelerle görkemli, giderek sansasyonel konserlerle anılması ve özellikle başta ‘Sihirli Flüt’ ve ‘Don Giovanni’ gibi operalarının librettolarındaki ‘zararlı unsurlar’dan temizlenmesi, İtalyanca aryaların Almanca söylenmesi gibi hususların öne çıktığını görüyoruz. Avusturya’nın ilhakı ile Mozart’ın Almanya topraklarında doğmuş saf kan bir Alman olduğu propagandası ağırlık kazanıyor.
1941-1942 yıllarında neredeyse tüm büyük kentlerde Mozart festivalleri düzenlenirken, yaşanan Mozartmania etkisinde bestecinin hayatını, romantik bir Alman kahraman olarak tasvir eden sinema filmleri çekiliyor, pullar basılıyor. Mozart eserleri radyo yayınlarının vazgeçilmez bestecisi haline gelerek, popülerliyle III. Reich’ın en sevdiği bestecisi Richard Wagner’i bile geride bırakıyor. Cepheden izinli gelmiş askerler için Mozart eserlerinden oluşan ‘moral’ konserleri düzenleniyor. Nazi gençlik örgütlerinin üyeleri için özel olarak düzenlenen Mozart konserleri kapalı gişe icra ediliyor. Etkinlikler ve Mozart Haftaları Almanya dışına taşıyor. Viyana ve Prag etkinliklerde başı çekerken, özellikle Amerika’dan olmak üzere bu etkinliklerde, yurtdışından ‘Mozartsever’ misafirler eksik olmuyor. Bir yandan Mozart’ın yaşamı üzerine, bestecinin ne denli vatanını milletini seven bir Alman olduğunu konu alan onlarca yeni araştırma, yüzlerce makale yayınlanırken; diğer yandan İtalya ile müttefikliğe helal getirmemek adına İtalyanca operaların, Yahudi sanatçılar tarafından kaleme alınmış librettoları, İtalyanca aryaları eserlerden ayıklama ve Almanca söylenmesi konusunda büyük çaba sarf ediliyor.
Bu konuda işbirliği yapmayan ünlü orkestra şefleri ya işinden oluyor ya da ülke dışına gitmek zorunda bırakılıyor. Mozart uzmanı, ünlü Köchel Katalogu’nun (1862) yayıncısı, müzikolog Alferd Einstein, Yahudi kökeni nedeniyle yaşadığı baskılar nedeniyle Amerika’ya göç etmek zorunda bırakılıyor. Almanya ve Avusturya’dan, Ari-Cermen bir varoluşa ters düşen, atonal müzik gibi, türlerin yaratıcısı ve icracısı çok sayıda besteci soysuz (müzik) sanat (entartet Kunst) yapmakla suçlanarak, başta Amerika olmak üzere, gönüllü sürgüne zorlanıyorlar.
Yukarıda kısaca sıraladığım hususlar ve daha fazlası, Erik Levi’nin kitabında ayrıntılı biçimde anlatılıyor. Levi’nin araştırması Mozart müziğine, Batı Sanat Müziği Tarihi’ne meraklı olanlar kadar, yakın tarihe merak duyan herkesin ilgiyle okuyacağı bir eser.
Erik Levi. Mozart ve Naziler – Üçüncü Reich Bir Kültür İkonunu Nasıl Kullandı. (2011). D.B. Cenkciler. Kırmızı Kedi Yayınevi. 399 sayfa.
[1] Ayrıntılı bilgi için bkz. Himmlers Hexenkartothek – Das Interesse des Nationalsozialismus an der Hexenverfolgung. (2000). S. Lorenz, D.R. Bauer, W. Behringer ve J.M. Schmidt. Bielefeld: Verlag für Regionalgeschichte.
– Haydar Akın