Okuması En Zor Kitaplar
Okuması en zor kitaplar okur profiline göre değişse de genel okur için bazı kitaplar ortak uzlaşı ile okunması güç olarak biliniyor. Okuru uğraştıran, bazen saç baş yolduran bu kitaplara bir göz atabilir, arasında okuduğunuz varsa mutlu olabilirsiniz.
Kayıp Zamanın İzinde
Swann’ların Tarafı, Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde, Guermantes Tarafı, Sodom ve Gomorra, Mahpus, Albertine Kayıp ve Yakalanan Zaman okuru oldukça zorluyor. Murakami’ye göre bu nehir roman ancak bir adaya düşüldüğünde okunabilir.
Finnegan Uyanması
James Joyce, Ulysses’ı yazdıktan sonra on yedi yılı aşan bir uğraş sonucu Finnegan Uyanması’nı edebiyat dünyasına sunduğunda büyük tartışmalara yol açtı. İngilizce yazılmış en zor eserlerden biri kabul edilen, hemen her türlü konu, anlatım ve karakter kalıbını kırarak deyim yerindeyse çığır açan bu eser, ilk parçası yayınlandığından bu yana akademisyenlerin ve eleştirmenlerin çalışmalarına konu olmaya, üzerine yazılmış sayısız kitapla edebiyat alanında gündem yaratmaya devam etmektedir.
Deniz Feneri
İngiliz edebiyatının başyapıtlarından biri olan Deniz Feneri, son derece basit olay örgüsünün ardında yaratıcısının özyaşamının ayrıntılarını, toplumsal meselelere ilişkin sorgulamalarını, içgözlemlerini ve derin felsefi gizemleri barındırır.
Deniz Feneri ‘nin merkezinde I. Dünya Savaşı’nın öncesinde ve sonrasında İskoçya’nın Skye Adası’ndaki evlerinde kalan Ramsay ailesi ve konukları vardır. Çocuklar oynarken, yetişkinler sohbet eder, düşüncelere dalar ve keşiflerde bulunur. Yapıtın roman türünde alışık olduğumuz anlatı sürekliliğini kesintiye uğratan yapısı ve her bir anlatıcının kendi bilinç akışının perspektifiyle çözülen olay örgüsü, bir deniz fenerinin kendi ekseni etrafında dönen ışığını andırır. Böylece Ramsay ailesinin sıradan gündelik yaşamı zaman, ölüm, toplumsal cinsiyet ve ahlak üzerine derin düşüncelere gömülür.
Don
Edebi öfkenin çocuksuz babalarından Thomas Bernhard’ın ilk romanı Don, huzursuz edici kurgusuyla öne çıkıyor. Don’da, Schwarzach’ta bir tıp öğrencisi, yanında staj yaptığı asistan tarafından Weng köyüne gönderilir. Görevi asistan Strauch’un erkek kardeşi ressam Strauch’u gözlemlemektir. Bu çukurlukta, coğrafyanın ışık-gölge arası gelgitlerinde, karanlığın hakikati ve hakikatin karanlığıyla yüzleşmek zorunda kalır. “Hayvan”, “hayvan leşi”, “ölüm”, “insanca”, “barbarca”, “et”, “ete kemiğe bürünmemiş olgular ve olasılıklar”la Weng bir şoktur.
Ressam Strauch’un fikir silsileleri, bir parçalanma ürününe dönüşme sürecinde deliliğin(?), çılgınlığın(?) katalizörü müdür? Strauch’un konuşmasında “düzen” aramak yersizdir, bütün üniformalılar onun asabını bozmaktadır, belki Bernhard’ın da(!) “Dünya ışığın aşama aşama kısılmasıdır” der ressam Strauch ve doğanın karanlığıyla insan cehennemi arasında kıyametin diliyle konuşur, onun için her şey “dehşet verici”dir.
“Bireyin buzul çağı parçalanışı” bir dehşet sahnesi oluştururken, Bernhard’ın persona’larıyla hakikat tiyatrosu ve korkaklık tiyatrosu arasında salınan giyotinin imtihanına soyunmak keskingörüşlülük isteyecek, “bilesiniz”.
Dune
Modern edebiyatın en epik mesih anlatılarından biri sayılan Dune, genç Paul Atreides’in hikâyesini anlatır. Atreides’in ailesi, evrendeki en önemli ve en değerli madde olan melanj ‘baharatının’ tek kaynağı olarak bilinen Arrakis gezegeninin kontrolünü kabul etmiştir. İmpatorluğun güçleri Arrakis’in kontrolü için birbirlerinin boğazına sarılırken, politika, din, ekoloji, teknoloji ve insani duyguların çok katmanlı, karmaşık etkileşiminden benzersiz bir hikâye doğacaktır.
Frank Herbert’ın yarattığı evren, yıllar boyunca milyonlarca okurun zihninde gerçekliğini kabul ettirdi ve bugün de ayakta.
Varlık ve Hiçlik
İnsanlık kavramının sorgulandığı İkinci Dünya Savaşı yıllarının uç koşullarında yaşamla iç içe ve her bakımdan özgün bir bilinçle kaleme alınan Varlık ve Hiçlik, Sartre’ın felsefeye ve insanlığın mevcut durumuna karşı fikirlerinin temel bir açıklamasıdır.
Varlık ve Hiçlik’te Sartre insana varmak adına öncelikle varlıkla derin, uzun ve çok cepheli bir hesaplaşmaya girişiyor. Ontolojinin bu temel yapıtında varlığı sıradanlığından kurtarıp ona bilinci, değişimi, çelişkiyi, başkalığını ve birlikteliğini veriyor. Bu benzersiz varlığıyla insanı geleceğe sürüklüyor. Böylece onu yaratmaya, bağımsız olmaya, seçim yapmaya ve nihayetinde özgür olmaya, kendi betimiyle, mahkûm ediyor.
Ses ve Öfke
Yirminci yüzyılın klasikleri arasına girmiş, Faulkner edebiyatının zirvelerinden biri olan Sesve Öfke’de, ABD’nin güneyinde yaşayan Compson ailesinin dağılışı farklı bilinçlerle izleniyor: Zihinsel engelli oğul Benjy’nin, suçluluk ve onur duygularıyla azap çeken ağabeyi Quentin’in, sert, mantıklı ve kurnaz diğer erkek kardeş Jason’ın anlatımlarıyla, ailede yaşananlar yavaş yavaş açığa çıkıyor. Faulkner’ın, kendine özgü yoğun dili ve kurgusuyla, yaşananları, düşünülenleri, yayılan ya da sıkışan duyguları tüm bir atmosfer içinde vermekteki ustalığını doyasıya gösteren bir roman Ses ve Öfke.
Ethica
Tanrı, doğa, insan, zihin, akıl, duygu, irade, özgürlük gibi en temel felsefi kavramları tanımlarla, açıklamalarla, önermelerle, önerme sonuçlarıyla, kanıtlamalarla ve notlarla örülü sıradışı bir üslupla ele alıp irdeleyen ve nihai amacı insanı sonsuz mutluluğa götürecek yolu göstermek olan Ethica, bu yönüyle felsefe tarihinin temel tartışmalarına ışık tutan mükemmel bir başucu kitabıdır.