Bu yılın ocak ayında aramızdan ayrılan David Lynch, sinema camiasını derinden sarsan bir isim olarak adını altın harflerle kazıdı. Karanlık ve sürrealist atmosferiyle bizi gizemli bir rüya alemine davet eden Lynch’in ölümsüz eserlerinden biri olan Twin Peaks, belki de yönetmenin karmaşık zihin şemasını bizlere estetik bir biçimde sunan en güzel örneklerinden bir tanesi. Lynchian sinemasındaki kadınlar ortak özellikler barındırır: Sessiz, gizemli, melankolik ve bir o kadar da hikâyenin kurgusunun merkezinde bulunurlar. Bir neslin hafızasında yer etmiş olan Laura Palmer karakteri ise, Twin Peaks’in yalnızca bir başlangıç unsuru değil aynı zamanda kilit noktasıdır. Olaylar onun çığlıklarının yankılarıyla başlar ve aynı çığlıklarla son bulur. Çünkü o, zamansal döngünün tam ortasında bir boşluktur: herkesin hakkında konuştuğu ama hiçbir zaman kendi hikâyesini anlatma fırsatı sunulmayan bir kadın…

Laura ilk bakışta sinema tarihindeki sayısız “güzel kurban” arketipinden biriymiş gibi gözükebilir fakat Lynch bu kalıbı yıkarak Laura’ya yalnızca ölümüyle değil geride bıraktığı izleriyle hayat verir. Lynch sinemasında kadınları yalnızca izlenecek bir figür olarak görmez, onları hissedilen birer varlık yapar. Kadınları bir arzu nesnesine dönüştürmez veya gizemli ve tehlikeli karakterler olarak idealize etmez. Aksine çarpıklıklarıyla, çelişkileriyle ve hatalarıyla ele alarak bütüncül karakterler inşa eder. Laura karakterinin sessizliği sinemadaki erkek bakış açısının dışına çıkarak yalnızca bir gizem ögesi değil, acının ve sömürünün ta kendisidir.
Sinemada erkek bakış açısı, kadının melankolisini romantikleştirir ve acılarını estetize ederek kadının özneselliğini yitirmesine zemin hazırlar. Bu kadınların sinemada pek çok örneği var: Ophelia, Nina Sayers, Mima.. Bu karakterlerin hepsinin çöküşleri idealize edilmiş ve kendi benlikleri göz ardı edilerek sömürülmüşlerdir. David Lynch’in en büyük başarısı bu estetikleşmenin içinde dahi derinlik kurabilmesidir. Laura’nın hikâyesi rüyaları, günlüğü ve anıları üzerinden anlatılır fakat yalnızca güzel bir kurban olarak değil, kendi trajedisini taşımış biri olarak. Acısı ve ölümü salt bir estetik araç değil katmanlı ve gerçekçidir: istismar, bastırılmış arzular, sırlar ve parçalanmışlık.. Bu nedenle Laura Palmer, David Lynch sayesinde sadece bir karakter olmaktan öteye giderek susturulmuş kadınlığın içimizde bir yerlerde yankılanan sesi haline gelerek unutulmaz bir karakter haline gelmiştir.