Dosya

Türkiye’deki toplumsal çürümenin nedenleri

Türkiye'de toplumsal çürüme konusu son zamanlarda en sık aratılan konuların başında geliyor.

Türkiye’de toplumsal çürüme konusu son zamanlarda en sık aratılan konuların başında geliyor. Çünkü medyadan takip edebildiğimiz kadarıyla yolsuzluk, cinayet, haksızlık, hukuksuzluk, saldırganlık, taciz, tecavüz gibi vakalar gün geçtikçe artıyor. Aslında Türkiye’de toplumsal çürümenin yeni olmadığını, sadece günümüzde internet vasıtasıyla olaylara ulaşımın çok daha kolay hale geldiğini belirtmek gerekiyor.

Türkiye’de Toplumsal Çürümenin Kökenleri

Toplumsal çürüme kavramı sosyolojide sosyal anlamda çöküş, bıkkınlık ve değersizlik olarak tanımlanıyor. Esasında bu anahtar kelimeler kavramın neden Türkiye’de popüler olduğunu da açıklıyor. “Değersizlik” kavramı Türkiye’de hak etmeyenlerin farklı mevkilerde olması, hak edenlerin ise hak etmedikleri konumda olmasından kaynaklanıyor. Başka bir deyişle örneğin cahil birisi zeki birisine göre çok daha fazla refaha sahip olarak yaşayabiliyor. Vasatlık ve cahilliğin popüler kültür ögesi haline gelmesiyle beraber her yerden kalitesiz davranışları ve işleri görebiliyoruz. Hal böyle olunca da kimse kalite için uğraşmıyor, herkes günü kurtarma ve vasatlığın övülmesini bekler hale geliyor.

Bunun yanında değersizlik hissini pekiştiren bir diğer önemli etmen de ekonomik zorluklar. Her şey ekonomik-politik olduğu için toplumsal çürümenin kökenlerini ekonomi dışında aramamak gerekiyor. Çünkü ekonomik zorluklar ile uğraşan genç kesimden yaşlı kesime kadar herkes bu ülkede ileriyi flu bir şekilde bile göremiyor ve bu belirsizlik durumu toplumsal normlardan da kopmaya yol açıyor. Örneğin genç birisinin eğer miras olarak kendisine birikmiş para kalmaması söz konusuysa ev veya otomobil alamayacağını bilmesi kendisini giderek soyutlamasına ve devamında da umutsuzluk ile hınç duygularına kaptırmasına yol açıyor. Nasıl açmasın ki? Çünkü çok temel şeylerin bile kendisinin olamayacağını bilmesi hayatta neden yaşadığını da sorgulamasına sebep oluyor. Belki bu yüzden stoacı ya da kinizm gibi felsefe ekolleri de Türkiye’de son dönemlerde çok okunuyor, okur buradaki kendi içine çekilme ve minimalist yaşam tarzının anlatısını kendi yoksunluğu ile birleştirip teselli bulmaya çalışıyor. Bunun dışında yani daha alt seviyede olanlar ise ABD’de sık görmeye alışkın olunan cinai patlamalar ile başkalarına zarar verip en sonunda da kendi yaşamlarına son veriyorlar. Ekonomik belirsizlikler hayatlarının her dönem sıkıntılı olacağı zannını vererek bireylerin uç noktalara savrulmalarına yol açıyor.

Şimdi bu durumun yeni dönemde ortaya çıkmadığını, Türkiye’nin gelişmemiş bir ülke olarak her zaman aynı sorunlarla baş başa kaldığını unutmamalısınız. Çünkü Türkiye’de ekonomik refah hiçbir zaman geniş kitlelere yayılmadı, eğitim hiçbir zaman kaliteli olmadı, hiçbir zaman iyi siyasetçiler olmadı. Bu durumda da mevcut iktidar partisi sadece bu çürümenin daha hızlı olmasına sebep oldu ama çürümeyi onlar başlatmadı. Türkiye’de her zaman mevcut sistemin övgüsü yapıldı ve bu yüzden sistemin çarpıklığı değil isimlerin başarısızlığı olarak her şey görüldü.

Toplumsal Çürümeden Kurtuluş Var mı?

Toplumsal çürümeden kurtuluş elbette mümkün olabilir fakat bu durumdan çıkmanın çok uzun yıllar süreceğini ve zihinsel değişimin mümkün olmaması halinde gerçekleşmeyeceğini de unutmamak gerekiyor. Ekonomik olarak yaraya pansuman olacak çözümler değil de istikrarlı ekonomik politikaları, eğitimde bilimsel ve akla dayanan yaklaşımlar, iş olanakları, zihinsel özgürleşme gibi kavramlar uygulandığında lümpenlik, vasatlık ve köşe dönmecilik de ortadan kalkabilir. Çünkü bu durumda insanlar fayda üretmeye karar verirler ve faydaları sayesinde toplumsal kalkınma da gerçekleşebilir.

Özcesi toplumsal çürüme Türkiye’de yeni başlamadı, zaten çürük olan pek çok şeyin artık kokusundan durulmaz oldu.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu