Julian Barnes’ın Zamanın Gürültüsü, Ayrıntı Yayınları etiketiyle okurlarla buluşuyor.
Barnes, gerek ilk öykü kitabı Manş Ötesi’ndeki “Ses Karışması” adlı öykünün besteci kahramanı Leonard Verity, gerekse Limon Masası’nda yer alan “Sessizlik” öyküsündeki Finli müzisyen Jean Sibelius karakterleri üzerinden müziğe ve sanatçılık sorununa eğilmişti. Sanatçının, sanatını yaratırken ödediği bedeller, farklı bir yaşam yolu seçerek aynı eserleri ortaya koyup koyamayacağı, geleceğin yargısının sanatçı için ne ifade ettiği gibi sorular, yazarın eserlerinin temel izleklerini oluşturuyor.
Bu defa Julian Barnes, okurları ünlü Rus besteci Dimitri Şostakoviç’in çalkantılı yaşamına ve sanatına götürüyor. Zamanın Gürültüsü romanında, Şostakoviç’in yenilikçi eserlerinin Sovyet Rusya rejiminin baskısı altında nasıl saldırılara maruz kaldığını, sanat anlayışını ideolojik bağnazlığa karşı nasıl savunduğunu ve Beşinci Senfoni’sinin yankılarıyla rejime nasıl görünürde uzlaşmalar yapmak zorunda kaldığını derin bir iç sorgulamayla ele alıyor.
Barnes, romanı “Sahanlıkta”, “Uçakta” ve “Arabada” olmak üzere üç bölüme ayırırken, anlatının ana figürlerini de “Dinleyen”, “Anımsayan” ve “İçen” şeklinde üçlü bir yapıda sunuyor. Rus atasözleri, bestecinin “artık yıl” takıntısı, hem komedi hem de trajedi olabilen kader anlayışı, annesi ve hayatına giren kadınlar, çeşitli müzisyen anekdotları ve Şostakoviç’i sürekli halk sanatının “doğru” yoluna çağıran Stalin imgesi gibi unsurlarla örülü metin, okuyucuya zengin bir okuma deneyimi vaat ediyor.
Dimitri Şostakoviç’in sorusu tekrar gündeme geliyor: “Zamanın gürültüsü üzerinde duyulan, tarihin fısıltısı mıdır sanat?” Eğer öyleyse, “Zamanın gürültüsüne karşı ne çıkarılabilir?”
