Roman dünyasında, geçmişin bugüne yansıması, çoğu zaman bir rolün dikişinin sızması gibi, ince bir şekilde geri dönerek kendini gösterir. Bu dönüşüm, Kamali’nin “duyu hafızası” aracılığıyla yaşanır; bir koku, bir görüntü, bir tat, geçmişte yaşanan bir olayın izlerini okuyucuya taşır. Örneğin, Ellie’nin parfümü, o geceki “ihanet” fikrini çağrıştırırken, tütün kokusu geçmişte yaşanan bir kırılmayı, vişne reçeli tadı ise eski bir adın anısını canlandırır.
Romanın yapısı, iki farklı zaman hattını – 1981 New York ve 1950’lerin Tahran’ı – birbirine bağlayarak ilerler. Bu çift zamanlı kurgu, Ellie’nin yetişkinlikteki durumunu, çocukluğun kaybıyla ilişkilendirerek, geçmişin yükünü bugünde yaşama durumunu ortaya koyar. 1950’lerin Tahran’ındaki Ellie’nin hayatındaki değişimler – babasının ölümüyle gelen ekonomik ve sosyal kayıp, dilsel ve simgesel bir dönüşüm – romanın duygusal temelini oluşturur. Anne’nin “Asil bir soydan gelenler maaşlı işte çalışmamalıdır.” sözü, bir sınıf kültürünü tanımlarken, Ellie’nin adı da kimliğini şekillendiren bir çerçeve haline gelir.
Romanın merkezinde, Hüma karakteri yer alır; Ellie’nin yalnızlığına bir karşılık olarak, geçmişin dışına açılan bir kapı gibi. Hüma’nın “dizginlenemez” ruhu, romanın canlılığını ve özgürlüğünü temsil eder. Kapalı Çarşı’nın labirenti, iki kızın birlikte kaybolup buluştuğu ortak bir harita haline gelirken, Elburz Dağı’na yapılan tırmanış, “dünya bize aitmiş” duygusunun kısa süreli bir ifadesi olur.
“Şir zan – aslan kadın” ifadesi, romanın temel etik vaadini oluşturur. Bu söz, sadece güçle değil, hayal kurma hakkıyla ilgilidir ve büyümeyi bir biyolojik süreçten ziyade, bir kararlılık ve dönüşüm pratiği olarak tanımlar. Ancak, bu vaat romantik bir yüceltiye dönüşmeden, sınıf ve tarihsel koşullar altında incelenir. Hatırlamak ve unutmak arasındaki ince çizgi, romanın bir diğer önemli sorusudur: Bu iki eylem, bazen birer ayrıcalık mıdır?
Roman, dostluğu idealize etmek yerine, onu sınıf, tarih ve kişisel korkuların etkisiyle şekillenen kırılgan bir anlaşma olarak ele alır. Ellie’nin içindeki pişmanlık, sadece duygusal bir yük değil, aynı zamanda geçmişle hesaplaşma arzusudur. Roman, geçmişteki hatayı görmek için anıların hatırlanmasının yanı sıra, bugünkü benliği koruma amacının da ön planda olduğunu sorgular.
New York sahneleri, “kurtuluş”un vitrini olmaktan ziyade, geçmişin taşındığı bir yer olarak tasvir edilir. Sokaktaki yaşlı kadının bakışları, yardım etmenin sadece bir merhamet eylemi değil, geçmişle hesaplaşmanın bir yolu olabileceği sorusunu gündeme getirir. Roman, dostluğun uzun menzilini, sadece duygusal bağların gücüne değil, aynı zamanda geçmişte bırakılan dostlukların izlerine de odaklanarak ele alır. Sonuç olarak, bazı bağlar koparken, bu kopuşlar yara izleriyle birlikte kalır ve “aslan kadın” olmak, bu yara izini inkâr etmeden yaşamayı öğrenmek anlamına gelir.
