Haberİnceleme

“Bir Sabah Uyandım Şeriat Merhaba Dedi”

İran 1979’a kadar çok farklı yönetim biçimlerine ev sahipliği yaptı ve bu tarihten sonra da yine tarihinde farklı bir yönetim biçimini uygulamaya başladı. 1970’lerde Şah’ı devirmek için başlayan hareketler İslam rejimi ile sonuçlandı. Peki, modern yaşama uyum gösteren İran’da şeriat rejimi nasıl karşılandı?

Bir Sabah Şeriatın Aniden Gelmesi

2007 yılında yayımlanan Marjane Satrapi’nin Persepolis isimli çizgi romanı ve daha sonra aynı isimle sinemaya uyarlanan animasyon filmi, bu dönemin nasıl anlaşılması gerektiğine doğrudan bir tanık olarak aktarıyor. Öncelikle İran rejiminin hem sanatçıya hem de esere karşı bir hayli olumsuz olduğunu, “Batı ajanı” olmakla suçladığı, halkın dini değerleri ile alay ettiği gibi suçlamalar isnat ettiğini belirtmek gerekiyor. Elbette rejimler kendilerine karşı olanlar için çok fazla “karşı” yakıştırma bulabiliyorlar.

Ancak Persepolis incelendiğinde eserin bir kız çocuğunun gözünden nasıl şeriatın geldiğini göstermesi açısından çok önemli olduğunu görmek gerekiyor. Şeriatın dini sınıfın kendi çıkarları için sağlanan bir rejim olduğunu göstermeye çalışan eser, modern dünyadan ve kazanımlarından kopmamak için de şeriat yanlısı olan kimselere işin gerçek yüzünü gösteriyor.

Merhaba Şeriat

1979’a kadar İran’da Pehlevi hanedanı bulunuyor. Özellikle 1920’lerde İran, ilk dünya savaşı sonrasında önceki hanedanı değiştiriyor ve Rıza Pehlevi iktidarı ele geçiriyor. Ancak rejim değişmiyor, şahlık rejimi olduğu gibi devam ediyor. Pehlevi’nin ilk yıllarında da istikrarlı bir Batılılaşma hareketleri takip ediliyor. İran’ın modern hale getirilmesi için yapılan çalışmalar sonuç da veriyor. Rıza Pehlevi’nin ölmesi sonrasında tahta çıkan oğlu Muhammed Rıza Pehlevi de bu girişimleri devam ettirmek istiyor.

Ama İran tam olarak bağımsız bir ülke değildir. Özellikle petrol rezervleri yüzünden Batı’nın sürekli kontrolünde olan ve petrol kaynaklarına karşı iştah yaratan bir ülke durumundadır. 1950’de Musaddık darbesi olarak bilinen ve başbakan Musaddık’ın İngiliz istihbaratı ile devrilmesi ile sonuçlanan durum, yeni şah için de önemli bir uyarı niteliği taşır.

Pehlevi hanedanının gösteriş dolu dünyası

Oğul Pehlevi ise görünürde kendi saltanatının ne kadar görkemli olduğunu binlerce yıl önce var olan Pers İmparatorluğuna dayandırarak anlatmaya çalışır. Zaman geçtikçe, ülkede işsizlik, ekonomik sorunlar, sömürge faaliyetleri hız kazanmasına rağmen Pehlevi’nin buna yönelik atacağı etkili adımlar yoktur. Bu durum ise özellikle İran’da sol hareketin güçlenmesine neden olur.

İran’da sol hareketi yöneten fraksiyonlar Şah’tan kurtulmanın yolu için dini kesimlerle de anlaşma isterler. Dini kesimler, özellikle molla sınıfı şah rejimini “İslami” olmadığı için kabul etmemektedirler. Çünkü şah, örneğin binlerce şarabın aktığı Pers İmparatorluğunun kuruluş yıldönümü gibi kutlamalar yapmaktadırlar.

Şii inancında mollalar önemli bir yerde olduğundan, bu kesimler kendilerine yandaş toplamakta da zorluk çekmezler. Hatta başlangıçta söylemleri de neredeyse sola yakındır. Bu hareketin başını çeken Humeyni bile Batı’daki kimi aydınlar tarafından “özgürlükçü” olarak görülür.

Molların ciddi dünyası

İslamcılar her coğrafyada olduğu gibi fırsatları değerlendirmeyi bildikleri için “takiyye” İran’da da başlangıçta solcular ile birlikte hareket ederler ve temel savları şah rejimini devirip halkın iktidar olacağı bir yönetimi uygulamaktır.

Daha sonra İslamcı hareketin daha fazla güç kazanması ile Humeyni önderliğinde mollalar şahı devirir ve yönetimi ele geçirirler. Solcular ise nasıl bir yanlış yaptıklarını fark ederler ama iş işten geçmiştir.

Beklenmedik “Sürpriz”

Pehlevi hanedanın yıkılmasında en büyük argüman tek adam rejiminin ortadan kaldırılmasıydı ve İran halkı da bunu istiyordu. Mollalar da başlangıçta buna uygun davrandılar ama rejimi ele geçirince önce tüm solcu hareketleri “terörist” ya da onların deyişiyle “münafık” ilan ettiler ve idam cezaları uyguladılar. Hemen İslami anayasa çalışmaları başladı ve anayasa İslami oldu. Ancak İran’daki mollalar Ali Şeriati anlayışında bir İslam anlayışı da takip etmediler ve Velayet-i Fakih makamı kurarak bir tür Şiiliğin halifeliğini ilan ettiler.

İran’da ise alkol yasaklandı, kadınların hakları kötüleştirildi, baş örtüsü zorunlu kılındı, hak ve hukuk konularında İslami esaslar alınmaya başlandı. Ancak bu türden “imaj” değişiklikleri İran’da işsizliği ortadan kaldırmadı. İran’ın ekonomik olarak kalkınmasına da yardım etmedi. Aslında İran’da hiçbir iyileşmeye neden olmadı, gidenler sadece temel hak ve özgürlüklerden parçalar oldular.

Persepolis’in ister çizgi romanını okuyun, ister filmini seyredin, görecekleriniz sadece bir adamın elinden iktidarın alınıp bir grup azınlığın eline verilmesi olacak. İnancın yaşanması ile siyasal bir sistem haline getirilmesinin korkutucu içeriğini çok daha iyi anlayabileceksiniz.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu