Serkan Düzgün’ün yeni romanı Tanrıları Kıskanan Şair, okurlarıyla buluştu. Kitap, bir yaratım eyleminin tanrılarla bir savaş anlamına gelip gelmediği sorusunu merkezine alıyor.
Hikaye, Sahaflar Pasajı’nda çalınan eski bir not defteriyle başlıyor. Bu olay, bir grup sahafı, kimliği belirsiz bir şairin yazıları arasında saklı tehlikeli bir labirente sürüklüyor. Başlangıçta sadece bir merak konusu olan hırsızlık, zamanla saplantıya ve ardından da kurban arayan karanlık bir komploya dönüşüyor.
Düzgün, okuyucuyu metinlerin içine gizlenmiş bir hakikat arayışına davet ediyor. Roman, tiyatro ve şiirin iç içe geçtiği deneysel bir anlatı sunuyor. Bir sanatçının varoluş mücadelesi, hem onu yücelten hem de yok etmeye çalışan bir koronun gözünden anlatılıyor.
Yaratma eyleminin, tanrısal bir güce ortaklık mı yoksa kaçınılmaz bir felakete davetiye mi olduğu sorusu romanın temelini oluşturuyor. Tanrıları kıskanan bir şairin, tuvallerine kendi trajedisini yansıtan bir kadının, her anı kayıt altında olan bir toplumda “var olmamayı” seçen bir adamın ve modern hayatın gürültüsünden kaçarak kendi sessizliğine sığınan kayıp ruhların hikayesi bu romanda bir araya geliyor.
Kitap, sanatın, deliliğin ve yalnızlığın sınırlarında dolaşan karakterler aracılığıyla okuyucuya şu soruyu yöneltiyor: Bir insanı “kutsal” yapan nedir? Onu yok etme arzusu mu, yoksa yaratma cesareti mi? Roman, bu sorular etrafında örülen sürükleyici bir anlatı sunuyor.