Yabanın Çağrısı: Henry David Thoreau
Her şey katlanılmaz olduğunda, her şeyin sadece her gün oynamak zorunda olduğumuz bir kurgudan ibaret görülmeye başlamasıyla, ilişkilerin çıkara, tutulmayacak sözlere indirgendiği, çalışmak için insanın onurundan taviz vermesinin, sessizce uzlaşı sağlanmış ahlak kuralları adına birbirine yasaklar koyulduğunda, özcesi başkalarının yarattığı bir oyunda basit bir oyuncu olunduğu fark edildiğinde eşsiz bir görüntü belirir insanın önünde: Yaban –ve onun kutsal çağrısı.
Çağrıya kulak vermek için öncelikle bu sesi duymak gerekir. Bakir alanlara gidip ilkel bir hazzı yaşamanın çağrısının duyulması. İşte bu çağrı bir kez duyulmaya görsün, artık asla rahat vermez.
Amerikan yaşamında yabanın çağrısını duyanların ya da uyanların bir hayli fazla olduğu görülür. Henry David Thoreau’dan itibaren yabanda yaşam pek çok kimseye cezbedici gelmiştir. Hatta o kadar cezbedicidir ki bütün alışılmış yaşam pratiklerini geride bırakıp bu çağrının peşine düşerler.
Thoreau’nun yabanda yaşam özlemi, onun bilindik eylemlerinden ötürü bastırılamaz saiklerinden ibarettir. Yaşadığı bölgeden dışarıya çıkıp Walden Gölü’nün etrafına bir kulübe inşa edip burada yaşamaya koyulan Thoreau, temelde toplumun insana dayattıkları olmadan yaşayabilmenin mümkün olduğunu göstermek istemektedir. Toplumun, ferde yükledikleri o kadar fazladır ki bunlara karşı çıkabilmek oldukça güçtür. Thoreau ise bu karşı duruşu sergilemek ve “kesif bir özgürlük” yaşayabilmek adına böylesi bir eylemde bulunur. Buradaki yaşayışını kaleme aldığında, onun yazdıklarından şunları öğreniyoruz: Doğa, insan için çok iyi bir öğretmendir. İnsan doğaya bakarak yaşama dair pek çok inceliği öğrenebilir.
Bunlar toplum içerisindeyken, “medeniyet” ile görülmeyecek inceliklerdir çünkü medeniyet kabadır ve devamlılığı için inceliği yok etmek ister. Toplumun aksamasındaki sorunların insanların hırsları olduğunu, hırslara da kurulmuş düzenin işlemesi için uydurulmuş “gereklilikler” olduğundan bahseder. Bizler ne kadar amacımızdan sapıyorsak insanlığımızdan da sapıyoruz demektir. Birey, toplum içerisinde ne kadar bunun aksini bile savunsa her zaman uyumludur. Çünkü toplum ile arasında gizli bir sözleşme vardır ve ceza yasaları toplumun işleyişini aksatmamak adına yapılırlar. Devlet, yurttaşına zarar geldiğinde onu kayırdığı için değil kendi düzeninin rahatça işleyebilmesi için savunur.
Çoğu insan kendilerine yüklenmiş “doğa-dışı” gerekçeleri kabul etmiş ve onlara uymaya çalışırken yaşamlarını tüketirler. Halbuki bunları gören ve sistemin işleyişinin bir parçası olmak istemeyen insanlar “kurutuluşu” doğada arayabilirler. Doğa öyle bir rehberdir ki insana unuttuğu özünü anımsatmakta büyük faydası olur. öncelikle doğada insan “büyük” değildir ve onun kendi yerini görmesi adına doğa iyi bir yol göstericilik yapar. Huzursuzlukların kaynağı toplumun dayattığı rekabet ve hırslar ise doğada bunlar olmadığına göre insanın huzursuz olması için bir alan da yoktur yabanda. Bunlar bile yabanın çağrısına başlı başına kulak vermek için yeterli sebeplerdir.
Bir Yorum