Hatice Sena Arıcıoğlu’nun “Seküler Türkiye’de Ruh Çağırma” adlı eseri, Fol Kitap etiketiyle okuyucuyla buluştu. Kitap, 20. yüzyılın başlarında ulus devletlerin sınırlarının çizilmesiyle birlikte, bireylerin maddi ve manevi arayışlarına da sınırlar getirme çabalarını inceliyor. Türkiye’deki modernleşme hareketlerinin, bilim ve din arasında yeni tanımlar yaratırken, maneviyatı aklın süzgecinden geçirmek isteyen bir neslin sancılarını ve yeni anlam arayışlarını nasıl tetiklediği üzerinde duruluyor. Eser, Batı’dan yayılan ruhçuluk akımının, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinden itibaren Cumhuriyet aydınları için hem yitirilen metafiziksel duyguyu yeniden canlandırmanın, hem de bilimin kurallarına bağlı kalmanın bir yolu olarak nasıl görüldüğünü ele alıyor. Ruh çağırma seanslarının sadece kaybedilen yakınlara değil, aynı zamanda…
Yazar: Edebi Bülten
Mary Shelley’nin ölümsüz eseri Frankenstein ya da Modern Prometheus, Özden Karataş’ın çevirisiyle Elips Kitap tarafından yeniden okurlarla buluştu. Roman, bilimsel hırsın sınırlarını zorlayan Victor Frankenstein’ın, doğayı kontrol etme arzusuyla yarattığı dehşet verici bir yaratığın hikayesini anlatıyor. Victor Frankenstein, laboratuvarında hayata döndürdüğü bu varlıktan korkarak onu yapayalnız bırakır. Ancak bu terk edilmiş yaratık, sevgi, kabul ve aidiyet özlemiyle doludur. Bu derin arzuları karşılıksız kaldıkça, içinde büyüyen öfke, zamanla yıkıcı bir intikam duygusuna dönüşür. Yaratıcısından hesap sormak için yola koyulan bu yalnız varlık, aslında insanlığın sorumsuzluğuna tutulan acı bir aynadır. Frankenstein ya da Modern Prometheus, yalnızca bir korku romanı olmanın ötesinde, insanlığın…
Harlow Sloan’ın “Söyleyemediğimiz Her Şey” adlı romanı, Epsilon Yayınevi etiketiyle okurlarla buluştu. Genç yetişkin edebiyatına yeni bir soluk getiren bu eser, kayıp, yas, depresyon ve suçluluk gibi derin temaları işliyor. Roman, aynı zamanda romantik gerilim unsurlarıyla da dikkat çekiyor. Kitabın merkezinde, en yakın arkadaşı Hayley’nin beklenmedik ölümüyle sarsılan Ella’nın hikayesi yer alıyor. Hayley’nin ölümünün ardından büyük bir boşluğa düşen Ella, hayatına devam etmekte zorlanır. Okula geri dönmek zorunda kalsa da, içindeki karmaşık duygularla baş etmekte zorlanır. Bir gün, Hayley’nin günlüğünü bulan Ella, arkadaşıyla yeniden bağ kurma umuduyla sayfaları çevirmeye başlar. Ancak, günlükte okudukları Ella’yı derinden sarsar. Hayley’nin yıllarca sakladığı karanlık…
Julian Barnes’ın Flaubert’in Papağanı adlı romanı, Ayrıntı Yayınları etiketiyle ve Serdar Rıfat Kırkoğlu’nun çevirisiyle okurlara sunuldu. Edebiyat çevreleri tarafından beğeniyle karşılanan bu eser, yaşam ve sanat arasındaki ilişkiye dair özgün bir bakış açısı sunuyor. Bu roman, İngiliz edebiyatının önemli isimlerinden Julian Barnes’a ayrı bir saygınlık kazandırmış bir yapıt olarak dikkat çekiyor. Derinlikli insan anlayışını, yenilikçi bir estetik kurguyla bir araya getiren roman, “deneme-roman” olarak da nitelendirilebilir. Barnes, kendine has ironik üslubuyla, yaşamın gizemli ayrıntılarına, sanatın çekiciliğine, gerçeğin farklı yüzlerine ve daha birçok konuya değiniyor. Romanın temelinde, 19. yüzyıl Fransız romancısı Gustave Flaubert’in hayatı, dünya görüşü, sanatı, aşkları ve yolculukları yer…
Bilgi Yayınevi, Köy Enstitüleri’nin aydınlattığı yolu ve Cumhuriyet’in bu eşsiz mirasını anlamak isteyenler için özel bir okuma listesi hazırladı. Bu seçki, Köy Enstitüleri temalı önemli eserleri bir araya getiriyor. Büyük Oğul Efsanesi – Tonguç’un Romanı – Öner Yağcı: Öner Yağcı, “devrim öğretmeni” olarak anılan Tonguç’un yaşamını, edebiyatın gücüyle bir efsaneye dönüştürüyor. Eser, sadece bir biyografi olmanın ötesinde, insanı ve toplumu dönüştürme idealini taşıyan bir roman niteliği taşıyor. Tonguç’un rehberliğinde, bir halkın eğitimle yeniden doğuşuna tanıklık ediyoruz. Bozkırdaki Işıklar Öyküleriyle Köy Enstitülüler – Mustafa Gazalcı: Mustafa Gazalcı, Cumhuriyet’in aydınlanma hareketini öykülerin sıcaklığıyla anlatıyor. Köy Enstitülülerden ilham alarak kaleme aldığı bu eser,…
John Durham Peters ve Peter Simonson’ın editörlüğünü yaptığı “Kitle İletişimi ve Amerikan Toplumsal Düşüncesi” isimli eser, Ebru Özgen ve Bilge Şenyüz’ün çevirisiyle okuyucuyla buluştu. Kitap, tanıtım metninde belirtildiği üzere, iletişimin insan varoluşunun temel bir parçası olduğunu vurguluyor. “Kitle iletişimi” kavramının yirminci yüzyılda ortaya çıkışı ve örgütlenmesi üzerinde duruluyor. 1920’lerden 1960’lara kadar olan dönemde radyo, televizyon, sinema, gazete ve dergi gibi beş medya türünün kültürel ve siyasi alanda yarattığı etki inceleniyor. Bu beş büyük medya organının, milyonlarca izleyici ve okuyucuya ulaşarak, sanayileşmiş üretim biçimleriyle ve ulusal yayın akışlarıyla modern dünyanın ilk gerçek “kitle medyası”nı oluşturduğu belirtiliyor. Bu yeni medya düzeninin hem…
Reyhan Çınar’ın “İstanbul Türkçesi” adlı yeni kitabı, Doğan Kitap etiketiyle okuyucuyla buluştu. Kitap, dilimizin zarafetini ve inceliğini yitirmeye başladığımız günümüzde, sözün ve anlamın derinliklerine bir yolculuk sunuyor. Eskiden İstanbul gibi zarif, ölçülü ve ahenkli olan sözlerimizin günümüzde nasıl değiştiğine dikkat çeken Çınar, “İstanbul Türkçesi” ile okuyucuları bu kaybolan nezaket ve güzellikleri yeniden hatırlamaya davet ediyor. Kitap, kelimelerin kökenlerinden başlayarak değişim süreçlerini, doğru telaffuzlarını, diksiyon kurallarını ve edebi dilin inceliklerini kapsayan geniş bir perspektif sunuyor. “İstanbul Türkçesi” sadece kelimelerin anlamlarını değil, aynı zamanda onların ardında yatan terbiyeyi, ahlakı ve medeniyeti de gözler önüne seriyor. Yazar, eseriyle dilin sadece bir iletişim aracı…
Ahmet Altan’ın yeni romanı “O Yıl”, okurları 1915’in derinliklerine götürüyor. Yayınlanan bu eser, bir yandan Çanakkale cephesinde vatanı için savaşan Ragıp Bey’in hikayesini anlatırken, diğer yandan aynı topraklar üzerinde yaşanan büyük bir trajediyi gözler önüne seriyor. Romanın merkezinde, Topçu Subayı Ragıp Bey’in ani bir şekilde kaybolan ve “yanlışlıkla” tehcir edilen Ermeni sevgilisi, başhemşire Efronya’yı bulmak için verdiği umutsuz mücadele yer alıyor. Çökmekte olan bir imparatorluğun karanlık dehlizlerinde, Ragıp Bey’in inatla sürdürdüğü bu yolculuk, okuyucuyu derinden etkiliyor. Altan, “O Yıl”da zaman, hafıza ve hakikat kavramlarını, günümüzde eski bir konakta yaşayan ve “gerçeği sadece ölülerin bildiğine” inanan Osman karakterinin tanıklığında yeniden yorumluyor.…
Marlen Haushofer’un bir karakteri aracılığıyla dile getirdiği “İnsan hayatta kalmak istiyorsa bir kez de ihanet edebilmeli” sözü, yazarın edebi dünyasının temelini oluşturur. Haushofer’un eserlerinde ihanet, genellikle dış dünyaya değil, kişinin kendi kaderine, sessizliğe ve toplumsal rollere karşı duyduğu bir içsel başkaldırıyı ifade eder. Onun kadın karakterleri, görünmez sınırların ötesine geçmeye çalışırken, varlıklarını sürdürebilmek adına kendi iç seslerini bastırmak zorunda kalırlar. Ancak bu sessizlik, bir teslimiyetten ziyade, dünyaya karşı sessiz bir direnişi simgeler. 1920’de Avusturya’da doğan Haushofer, çocukluğunu ormanlık alanlarda geçirdi. Daha sonra Linz’de yatılı bir okula gönderildi ve Viyana ile Graz’da edebiyat eğitimi aldı. Evlilik, annelik ve ev işleri gibi…
Fatma Efe Nergiz’in “Kırık Zaman Aynası” adlı yeni eseri, Çınar Yayınları etiketiyle okuyucuyla buluştu. Kitap, okuyucuyu zamanın ve benliğin derinliklerine doğru bir yolculuğa çıkarıyor. Tanıtım metnine göre, ayna, bir mağaranın kadim sakini gibi, her ziyaretçinin kendini bulmasına aracılık ediyor. Ayna, zamanın kilidini açan bir içgörüye dönüşerek, okuyucuyu iki gözlü ve çok dilli bir rehber misali Uçmakovası’na sürüklüyor. Bu yolculuk, aynaya bakmaya benziyor; her defasında parçalanmış bir kitabın sayfasına ulaşmak, dağılmış bütünlüğü yeniden bir araya getirmek ve ebedi bir bütünlüğe ulaşmak gibi. Peki, bu yolculuk gerçek mi yoksa bir düş mü? Cevap, bir samurun haykırışında, doğanın sarsılmaz sadakatinde, bir kuzgunun temkinli…